Bilimeyenden korkuyoruz. Virüs hala bilinmiyor.

Mirjeta Qehaja

Sanat Üniversitesine girdiğimden beri Priştine’de yaşıyordum. Üniversiteyi bitirdiğimde, Roma Veritas Kosova organizasyonuna dahil olmaya başladım, bu iş neticesinde de Priştine’de yaşamaya devam ettim. Ancak COVİD-19 virüsüne karşı önlem olarak karantina başladığında, Yakova’daki evime sadece iki gün için gitmem gerekmişti. Fakat evden çalıştığımız için de orada iki ay boyunca kaldım. 

Gençler daha aktif bir hayata alışkınlar, iş, üniversite, arkadaşlarla dışarıya çıkmak gibi. Birdenbire evde kapalı olmak ilginçti, biraz korkunçtu fakat aynı zamanda pozitif yönleri de vardı. Misal, öncesinde Yakova’ya iki haftada sadece bir kez giderdim, fakat bu sefer eve geldiğimde, daha ilginç bir deneyim oldu çünkü daha çok yakınlaştık, ailemle birlikte daha çok vakit geçirme fırsatım vardı ve bu da durumun pozitif tarafıydı. 

Aynı zamanda, yoksul insanlara yardımcı olmak konusunda ve projeler hakkında düşündüm. Neticede, bizim evimiz var, yaşayacağımız bir alan var.  Evde kalmamızı buyur ediyorlar ve biz de evde kalıyoruz, fakat diğer taraftan, evi olmayan insanlar ne yapsın, teneke toplamak ile yaşadıkları için dışarıya çıkması gerekenler? Böylece bir proje geliştirdik, bakım paketleri hazırlamak ve insanlara dağıtmak için faaliyetlerin bütçesini yeniden tahsis ettik.

Evden ayrıldım ama bu ancak faaliyetlerin hazırlık aşamasında ve kitleri dağıttığımız zamanda oldu. Genellikle ofiste sekiz saatlik vardiyanız vardır, ancak evden çalıştığınızda zaman sınırlı değildir ve ben de kendimi çok daha fazla çalışmaya adarım. İş, ofiste olduğum zamandan çok daha fazla zamanımı alıyordu. Bu büyük bir değişiklikti.

Herkes bilinmeyenden korkuyor. COVİD-19 bilinmiyordu ve bize hala daha bilinmiyor. İki ay geçmiş olmasına rağmen, şimdi bu süreci normalmiş gibi algılıyoruz, hem de durumun başlangıçtan kötü olmasına rağmen. Bu daha endişe verici fakat diğer taraftan da, aile olarak, bize çok zor geldi. Korkuyorduk çünkü yeni bir şeydi, bilinmiyordu ve çok dikkatli olmamız gerekiyordu.

Misal, abim yemek alışverişine giden tek kişiydi ve çok dikkatli davranıyordu. Ailemizde başka hiçbir kişi iki ay boyunca dışarı çıkmadı. Genel olarak abim bu tarz şeylerde bizden daha dikkatlidir. Biz kullanmadan önce paketleri temizliyordu, dolayısıyla içeri aldığımızda her şey temiz olmuş oluyordu. Hepimiz çok dikkatliydik. 

Bu süreçte dışarı çıkmadık ve bilgiyi tamamen internet üzerinden aldık. Hala olmaya devam eden oldukça ilginç durumlar var. Hatta bir süreliğine durumun daha iyi olduğunu düşündüğümüzde, “Tamam, durum daha iyiye gitti. Pandemi bitti.” düşüncesine kapılmıştık. Ben de Priştine’ye geldim, eskiden olduğu gibi ofiste çalışmaya başladım. Fakat anında, bumerang gibi geri döndü ve şimdi de durum eskisinden daha kötü halde. 

Karantinadayken her sabah personel görüşmzelerimiz vardı. Görüşmeleri 10:00’da başlatıyor, aktiviteleri konuşur konuşmaz hemen işimin başına dönüyordum. Çoğunlukla odamdaydım çünkü orada işimi yapabiliyordum. Neredeyse bütün günü odamda geçiriyordum ve sadece yemek yemek için çıkıp sonra da odama geri dönüyordum. Akşamları, ailemle birlikte toplanıp, film izliyor veya beraber başka aktiviteler yapıyorduk. 

Diğer taraftan, abim ve babamın kanepeler üzerine çalıştıkları bir marangoz atölyeleri var. Bu süreçte, kanepe veya ona benzer bir şeyi alıp, bahçede onun üzerinde çalışıyorlar, dükkana bile gitmiyorlardı. Sonrasında da iş durdu ve belli bir süre zarfında işleri olmadı. Hepimiz işsizdik. Aile içinde işi olan tek kişi bendim. Şansıma, organizasyonun işi kolayca çevrimiçiye dönüştürülebilmişti, öyle olmasaydı diğer taraftan marangoz atölyesi de çalışmayı durdurmuştu. Hepimiz de eve kapanmıştık.

Cinsiyet rolleri üzerinden konuşacak olursak, ailemizde bu anlamda bir hiyerarşi yok. Herkesin eşit haklara sahip olduğuna inanan bir aileyiz. Dolayısıyla pandemi de cinsiyet rollerini etkilemedi. Aile içerisinde ilişki her zaman olduğu gibi aynı şekilde devam etti. “Biri bir şeyler yapıyor, diğeri yapmıyor.” gibi rahatsız edici bir durum yoktu. Böyle sorunlarımız yoktu. Herşey normaldi, hepimiz elimizden geldiği kadar bir şeyler yaptık. 

Pandeminin ilk iki ayında, çok fazla resim çizmedim, çünkü organizasyonda çalışmam gerekiyordu. Fakat buna bahane bulmamam gerekiyor çünkü sanatçılar sürekli aktif olmalı ve sürekli çalışmalılar, yine de neden bilmiyorum fakat bu yönden tamamen kapandım. Karantinanın hem ruhsal hem de duygusal yönüme büyük etkisi oldu ve ilham alamadım, “Tamam, bir şeyler yapacağım.” dedim. Fakat şimdi, ikinci sefer Priştine’ye gelişimde, bir çalışma alanı kurduğumun farkına vardım.

Pandemi özellikle de Mısırlı topluluk için zordu. Organizasyonda Romalı, Aşakli ve Mısırlı topluluklardaki öğrenciler ile çalışıyoruz. Pandemi başladığında, bütçeyi yeniden tahsis edip, “Evet, yoksul olan insanlara yardım edeceğiz.” diye düşündük. Böylece öğrencilerin bütçesini oldukça kötü finansal durumda olan insanlara ve bazı öğrencilere yardım etmek amacıyla aldık. 

Yakova’da Kolonia mahallesini seçtik. Kolonia mahallesi, Kosova’nın en kötü yaşam koşullarına sahip mahallesi olarak biliniyor. Oradaki vatandaşlar teneke kutular toplayarak yaşamlarını sürdürmekteler. Kosova’da kötü bir hayatı tarif edebileceğiniz bir yer varsa, o da Yakova’daki Kolonia mahallesidir. Bu nedenle, bir organizasyon olarak, biz de bu mahalleye daha fazla sayıda bakım paketi dağıtılmasına karar verdik.

Evde kalmamız gereken bu zamanda, onlar ailelerine yiyecek sağlamanın başka bir yolu olmadığı için içeride kalamıyorlardı. Bu durumdan dolayı da bakım paketlerini dağıtma fikri doğdu. Fakat olan şuydu, o mahalledeki herkes toplandı ve alanda da büyük bir kalabalık vardı, bakım paketlerinin almak için sabırsız davranıyorlardı. Düşündüğünüzde, bu kalabalık aslında virüsün yayılmasına ne kadar yardımcı olmuştur. Üstelik de orada yaşayan vatandaşların hijyen sağlamak için imkânları yoktu, insanların maskeleri ve eldivenleri yoktu.

Bu durumu görmek çok üzücüydü ama öte yandan bedava yemek almaları için iyi bir fırsat oluşturmuştuk. Onların yaşam koşulları teneke kutularla sağlanıyor ve pandemideki karantina sırasında hangi koşullara sahip oldukları tahmin etmek üzücü. Bakım paketlerini göndermemiz onlar için çok önemli bir yardım oldu, “Vay canına, bedava yemek aldık.” tepkisini veriyorlardı. Oradaki kalabalığın da nedeni buydu. Şahsen bu benim için kötü bir deneyim oldu çünkü organizasyonumuzdan sadece ben ve müdürümüz  oraya gitmiştik.

Bu faaliyet için dağıtım noktası olarak Caritas merkezini kullandık. İnsanlar Caritas’ın etrafında toplanıyordu ve paketleri dağıttığımız sırada, beni ellerimden yakalayıp, “Ben de bir paket istiyorum” diyen çok, çok, çok sayıda insan vardı. Farklı bir takım sahneler  vardı. Bir kadının ağlamaya başladığını ve “Çocuklarım yetim ve bende bir paket yok, gelen tüm yardımlardan bana verilen olmadı.” dediğini hatırlıyorum. Listeleri kontrol ettiğimde o kadının listede olmadığını fark ettim.

Diğer taraftan, çok fazla bekleyen insan vardı, bu çok trajik bir durum ve uzun süre boyunca zihnimde yer edecek. Aynı zamanda bu etkinlikler için sanatsal bir çalışma oluşturmam gerektiğini düşünüyorum. Yaşadığım olayları görsel olarak sunmayı çok seviyorum, bu yüzden en azından sanat yoluyla başkalarına bu deneyimleri paylaşmayı sağlayabilirim.

“Holokost” sergisini açtığımda insanların başına gelen trajediyi anlattım. Holokost’tan bahsettiğimizde, bir anlığına “Sadece Yahudi halkının başına geldi” diye düşündüğümüzü biliyoruz, fakat Arnavutça tarih kitaplarında bile Romanların da buna kurban olduğundan hiç söz edilmiyor. Bu yüzden benim için bu deneyimleri sergiye dahil etmek çok önemliydi.

“Holokost” sergisine, eski zamanlardan kalma eserleri gördüğüm Auschwitz’e uzun bir ziyaretin ardından bir hafta sonra başladım. Bu ziyaret beni çok zorladı ve bu çalışmayı renklerle sunmaya karar verdim çünkü düşündüm ki diğerleri de ırkçılığın ne yaptığını, hatta ırkçılığın neden durdurulması gerektiği görülebilsin. Auschwitz’den sonra ikinci – en kötü deneyimim, parçası olduğum Kolonia mahallesindeki sahneler ve bence bu durum resimde görseller olarak temsil edilmesi gerekiyor.

Kolonia mahallesinde yaklaşık iki yüz ev var ve Yakova Belediyesi sadece yirmi eve yardım sağladı, bu yardım da sadece bir çuval undan ibaretti. Buna pek te yardım denemez. O mahalleye gittiğinizde ya herkese yetecek kadar yardımınız olmalı ya da hiç gitmemelisiniz. Yardım için iki yüz bakım paketi hazırlamalısın çünkü birine yardım edip, diğerine yardım etmemezlik yapamazsın. Aksi halde bu çok daha zor bir durum yaratır. Avrupa Konseyi’nde çalışan bir arkadaşımızla konuştuk ve onlar da bizimle aynı zamanda yardım kiti dağıttılar, böylece bölgeye iki yüz bakım paketi ile gitmemiz sağlandı.

O zamanı başkalarına yardım ederek geçirirken kendimi ihmal ettim, tabii ki bundan pişman değilim. Çalışma isteğim vardı. Sanatçı olsun ya da olmasın zamanı olanlar için, geri dönüp pandemiden sonra kendileri ve gelecekte ne yapmak istedikleri hakkında daha fazla düşünmek çok güzel bir andı.

Benim ikinci evim de atölye, kişisel olmasa da ama o ortama alıştım. Sanat yapanlar, çalışmaya alışkın olduğunuz ortamın sanatımızda büyük bir rol oynadığını biliyoruz. Yani evde çalışmaya alışkın değildim, atölyede çalışmaya alışmıştım. Dolayısıyla Sanat Fakültesi’nin kapanması benim için çok zordu çünkü kapanmadan önce ben hep oradaydım. Tabii ki eve geldiğimde, çalışabileceğim ve tüm malzemeleri getirebileceğim bir ortam, bir alan yaratmak istedim, ama maalesef malzemelerimi buraya bile getirmedim.

Malzemeleri almam gerekiyordu fakat diğer yandan da bir ilham kaynağım yoktu. Empati yüzünden olabilir, çünkü birine kötü bir şey olursa ben bunu kendi adıma çok kötü deneyimliyorum ve herhangi bir şekilde soruna bir çözüm bulmaya çalışıyorum. Bu yüzden, organizasyonda bir rolüm olduğunu bilerek, işteki tüm zamanımı kullanarak ihtiyaç sahibi insanlara yardım etmek için mümkün olan her şeyi yapmaya çalıştım. Bu bakımdan kendimi bir kenara bırakmış oldum ve sanatım üzerine çalışmadım. Bu noktada benim önceliğim sanat değildi.

Benim için en iyisi önümüzdeki iki yıl boyunca başka bir sergi açmamam. Bu benim için sorun değil çünkü çok uzun süredir resim yapmadım. Ama iki yıl sonra, yeni bir resim döngüsü ile ortaya çıkabilirim. Bu yüzden, bu zamanımı iyi değerlendirmem gerekiyor. Öte yandan galeri ziyaretlerini, yeni eserleri görmeyi, yeni sanat eserlerini keşfetmeyi, kavramsal sanat ya da her neyse hepsini özleyeceğim. Bu bölümü özleyeceğim ama kişisel açıdan aynı şeyi düşünmüyorum.

Meslektaşlarımla sanatla ilgili konuşmalarımızı özleyeceğim. İlhamın anlık olduğunu düşünürsek, belli bir vaktiniz varmış gibi değil, “Tamam, bu sefer ilham alacağım.” Bu yüzden meslektaşlarla sanat veya gün içinde meydana gelen olaylar hakkında sohbetler bu konu için çok önemlidir. Her ayrıntı, her öğe sanatsal süreci etkileyebilir. Bunu göz önünde bulundurarak bu zamanı özleyeceğim ve insanlarla çok iletişim kurmaya çalışacağım. Öte yandan, tabikide çalışmamı çevrimiçi olarak yayınlamak bana pek etkili görünmüyor.

Şans eseri, ailemde hiç kimse COVID-19 ile enfekte olmadı ve umarım da bu hiç olmaz ama bir yandan da durumun şimdi nasıl arttığını biliyoruz. Her birimiz birini, tanıdığımız birinin veya bunun gibi bir şekilde enfekte olanları tanıyoruz. En kötü yanı, COVID-19 ile enfekte olan insanların çoğu ölüyor, bu da bizim daha dikkatli olmamızı sağlıyor. Yine de ne yazık ki koronavirüsün var olmadığına inananlar var. İnsanlar dışarı çıkıyor ve diğer insanları umursamıyor ve topluma verdikleri zararı bilmiyorlar.

Virüsün yayılmaması ve bu doğrultuda herkesin yardım edebilmesi için nüfus içinde daha fazla farkındalığa ihtiyacımız var. Biz bir aile olarak çok dikkatliyiz. Aşı olmadığı için de daha çok dikkatli olmalıyız. Evde sadece genç insanlar olsaydık, muhtemelen bu kadar umursamazdık, ama ebeveynlerimize, özellikle de şeker hastalığı ve kalp hastalığı olan babamıza en büyük ilgiyi göstermeye çalışıyoruz. Virüsün babamıza bulaşmaması konusunda son derece dikkatliyiz. Bu bizim en büyük korkumuz.

Roman, Aşkali ve Mısırlı topluluklar söz konusu olduğunda, bu süreçte kurumsal bakım yoktu. Bu topluluklar için bağımsız kuruluşlar ve Yakova Belediyesi maske veya eldiven sağladı ve bunların bile bu konuda çok az yardımı oldu. Bu topluluklarda, profesör olanlar da dahil, teneke kutular için yalvaranlar var. Bu yüzden hep ekonomik koşulları çok zor olan ve teneke kutuları sayesinde yaşayan insanlardan bahsediyoruz. Bizler yaşarsak, onlar da hayatta kalırlar. Demek istediğim, en azından günlük yiyecekleri var.

Azınlık topluluklarından enfekte olan çok sayıda insan yok ve bu durumun çok tuhaf olduğunu düşünüyorum. İstatistikler yayınlandığında hiç enfekte olan yoktu. Ben yakın zamanda Yakova’da COVİD-19 yüzünden ölen sadece bir kişi tanıyorum, fakat enfekte olduklarına dair bir vaka duymadım. Bilmiyorum, çok tuhaf, sanırım vakaları bildirmiyorlar.
Azınlık topluluklarının sağlığına dikkat etmezsek bütün topluluk için çok daha kötü sonuçlara yol açacak çünkü bu durum virüsün yayılmasına neden olacak. Irkçı olup azınlıklar ile ilgilenmeyebilirsin, fakat eğer ki bu vakalar belirtilmemişse virüs daha da yayılacak. Herkese eşit davranılmalı. Şimdiye kadar bu azınlıklarda pek fazla virüs vakası olmaması çok tuhaf. Tuhaf diyorum çünkü COVİD-19 etnisite tanımıyor.


Mirjeta Qehaja (d. 1995) bir ressam ve azınlık hakları aktivistidir. Kosova’daki Mısır topluluğunun bir üyesi olan Qehaja, Roman, Aşkali ve Mısırlı toplulukların Kosova’da ve dünyanın dört bir yanında karşılaştıkları ayrımcılık ve insan hakları ihlallerine dikkat çekiyor. Qehaja’nın çalışmaları Kosova’da çok sayıda sergide yer aldı. 2017 yılında Priştine Üniversitesi Sanat Fakültesinde “Mahremiyet İhlal Edildi” sergisinde ve Mitroviça’da Kosova Sanat Değişim Galerisinde  “Renk: Sanatın Göz Şekeri” sergisinde birincilik ödülü aldı. Aynı yıl daha sonra ilk kişisel sergisi olan “Bariyerler” i açtı. İki yıl sonra Qehaja, Galeria Qahili’de ikinci kişisel sergisi olan “Holokost” u açtı. Kendisi halen resim alanında yüksek lisans derecesi üzerinde çalışmaktadır.