Ben ilk okulda öğretmenlik yapıyorum. Çocuklarla çok iyi anlaşıyorum. Diğer taraftan da okula giden iki tane kendi çocuğum var. Yani, karantina sırasında hepimiz çevrimiçi eğitime alıştık. Bu süreçte üretken olduğumu söyleyemem. Maalesef kendime kalan zaman nedeniyle yeni sanat eserleri yaratamadım. Boş zamanım yoktu. Her zamanki gibi, bir gün yaptıklarımı hayata geçirmek umuduyla sabahın üçüne kadar eskizler yaptım ve çalışmalarla ilgili fikirleri not aldım. Sanat özgürlük ister. Pandemi ile ilgili tüm bu hikayeler, sorumlu olmak için kısıtlamalara uyum sağlamak ve dolayısıyla sanat ve herhangi bir sanat eseri yaratmak için gerekli olan özgürlüğü kaybetmek gibi bazı konuları gündeme getirmiş oldu.
Bunun dışında oldukça sosyal biriyim ve öncesinde birçok grup ve solo sergim oldu. Üniversiteden mezun olmadan önce birçok sanat topluluğuna katıldım. Şimdi kendim için önemsizim, çocuklarım, ailem ve arkadaşlarıma, herkese yardım etmeye ve en azından bu insanların bir an için gününü daha iyi hale getirmeye ve bununla birlikte de olumlu düşüncelere sahip olmaya çalışıyorum.
Her durumda iyiyi bulmaya çalışıyorum. Bu gibi değişimler insanları birbirine daha da yakınlaştırdı, hepimiz doğanın daha temiz olduğunu, ailelerimize, çevremizdeki insanlara, sevdiğimiz insanlara daha çok zaman ayırdığımızı, iletişim için zamanı bulmamız gerektiğini görüyoruz, eğer zamanınız yoksa şimdi zaman bulup kendimizi ve topluluğumuzu düşünme vakti. Sabah uyandığımızda onların da sağlıklı olmalarına seviniyoruz.
Çocuklar söz konusu olduğunda, fazla bir denge yoktur. Çocuklar bakıma muhtaç, okuldaki öğrencilerle sosyal ağlar, özellikle çevrimiçi gruplar aracılığıyla çalıştık. Dürüst olmak gerekirse, mümkün olduğunca basitleştirmeye çalıştım, çünkü çocuklar bu hikayede… onlar için işleri basitleştirmek, haftada bir onlara bir görev vermek ve görevin konusunun hafif ve eğlenceli bir şey olması için çaba gösterdim. Yani, günün 24 saati meşguldüm çünkü bir öğrencinin bana ne zaman mesaj göndereceğini veya soru soracağını asla bilemem. Ve bu şekilde de sahip oldukları soruları cevaplamayı başardım.
Onlara verdiğim görevlerden biri de “Geri döndüğümde okulumun nasıl olmasını isterim?” sorusunu cevaplamak oldu. Ya da… bilmiyorum, bir yandan müfredata saygı duymaya çalıştım bir yandan da çocukları hayalci ve yaratıcı yönlerini kullanmaya teşvik ettim ki en azından bir an olsun etraflarında olup bitenleri unutsunlar.
Aileme çok yakınım. Çocuklarıma tamamen bağlıyım. Onların da bu süre zarfında televizyon aracılığıyla uzaktan eğitim gibi kendi sorumlulukları vardı. Dersleri takip etmek ve ödevlerini buna göre yapmak zorundaydılar. Öte yandan, öğretmenleriyle de iletişim halindeydiler, bu yüzden etraflarındaki duruma bağlılıkları çok daha fazlaydı.
Öte yandan ben hep çalıştım, muhtemelen işe gittiğim zamandan daha fazla. Ve özellikle çocuklarıma gelince, benim de yeni bir görevim vardı, bu yüzden onlarla bireysel olarak çalışmak, ilgilenmek durumundaydım. Şimdi düşününce, onlara ev ödevlerinde yardım etmek mi yoksa okuldaki çocuklarla iletişim kurmak ve yazışmaları sürdürmek mi benim için daha zordu bilmiyorum. İki ateş arasındaydım. Fakat bunu başardım ve yeni öğretim yılı yeni başladığı için bunu hala yapıyorum, ancak şimdiden büyük bir deneyim kazandığımı söyleyebilirim, bu yüzden bu sefer her şey çok daha iyi olacak. Umarım bu sefer çocuklar daha yaratıcı ve hayal gücü kuvvetlidir çünkü bu benim için de büyük bir rahatlama sağlar.
Önemli olan benim izlediğim yolda olduğu gibi öğrencilerin kendi grupları içinde, çevrimiçi ortamda bir araya gelip sosyalleşmeleridir. Her şey başta özellikle de çocuklar için zordur. Yüz yüze olduğunuzda durum farklıdır. Yani, okulda çocuklarla buluşacağım ve başımıza gelen kötü bir şey hakkında konuşabileceğimiz ve tüm bu hikayeden bir ders çıkarabileceğimiz, her şeyi daha çok takdir edeceğimiz, birbirimize değer vereceğimiz, belki de derste öğreneceğimizden daha olumlu fayda sağlayacağımız gün için yaşıyorum.
Çocuklar anlıyor ama yine de her şeyi olabildiğince iyi yapmak için neler yapabileceklerinin farkında değiller… çünkü onlar çocuk. Onlar bu virüsün en tehlikeli taşıyıcıları, bunu hepimiz biliyoruz. Elimde olsa çocukları tüm kötü şeylerden kurtarırdım. Yani, ne kadar az düşünürlerse, çocukluklarından o kadar çok zevk alırlar… Şimdi yaşadıkları bu çocukluk onlar için bir anı olacak.
Bu süre zarfında medyadaki ana haberler pandemi ile ilgiliydi, bu yüzden benim düşünme şeklimi de etkiledi. Bu dönemde çok fazla bilgiye sahiptik. Haberleri izleyip, kaç kişinin enfekte olduğu, kaç kişinin öldüğü bilgisini alıyordum. Virüsün var olup olmadığından asla şüphe etmedim. Akrabalarımdan hiçbiri enfekte olmadı, ancak enfekte olan ve başka hastalıkları da var olan insanlar tanıyorum, bu yüzden virüs onların durumlarını daha da kötüleştirdi. Ben de hem virüs hem de virüsün sonuçları hakkında daha az düşünmek istediğim için televizyondaki bazı diğer içeriklere daha fazla odaklanmaya çalışıyorum. Çünkü bilgi, haber saatten saate değişiyor, yani tamamen içine giriyorsanız ve her şeyi anlamaya çalışıyorsanız, bu durum sizin için hiç sağlıklı değil.
Yaşadığım köyde insanların korkmadığını ya da korktuklarını söyleyemem. İki durum da vardı. Bu durumdan çoğunlukla yaşlı insanlar korktular, hala talimatları takip ediyorlar, kendilerine ve ailelerine bakıyorlar. Gençler ise çoğunlukla bu tedbirlerin kaldırılmasından yana. Bir grup arkadaşım var, COVID-19’dan ölen birinin haberini bile duymadılar. İnsanlar bu virüsün daha az sorumlu olanların başına geldiğini düşünme eğilimindeler. Tanıdığım yaşlı insanları düşününce, onlar için virüsü düşünmenin bile sağlıklarına zarar verebiliceğinin farkındayım. Çoğu, bir şekilde hayatta kalmak ve aynı zamanda zihinsel olarak sağlıklı kalmak için pandeminin medyada yer almasını takip etmeyi bırakmış durumdalar.
Pandemiden beri internet ve medya her şeyin habercisi, hatta kültürle ilgili tek haberci oldu, bu yüzden Kültür Evi’nde herhangi bir program varsa, genellikle bu biçimlerde bazı sosyal ağlar aracılığıyla yapılır. Öte yandan, bunun yaratıcılar ve çevreleri için önemli bir etki olduğunu düşünüyorum ve örneğin aynı işi yapan, deneyimlerini paylaşan arkadaşları ve bu gibi şeyleri görmek beni motive ediyor. Arkadaşlarımdan herhangi biri yeni bir resim yaptıysa, resmini çekip Viber veya Facebook aracılığıyla bana gönderir ve onu görürüm, o zaman ben de bir şeyler yaratırım ve belki ona değil ama başka birine gönderirim ve bu şekilde ilham vermiş olurum. Açıkçası, yedi ya da sekiz aydır süreç benim için bu şekilde devam ediyor.
İnternet her şeye sahiptir, böylece istediğinizi elde edersiniz. Ağırlıklı olarak bu olayları ve bu olayların oluşum şekillerini öncelikle kültür, sanat ve resim bağlamında araştırdım ve takip ettim. Bunun neticesinde, bir şeyi beğenirsem, benimle aynı alana ilgi duyan insanlarla paylaşırım ya da bazen onlar benimle bir şeyler paylaşırlar ve sonra çoğunlukla birbirimizi neler olduğu konusunda döngüde tutmaya çalışırız, bu yüzden ciddi sanattan karikatürlere ve çizgi romanlar gibi şeylere kadar medyayı hep takip etmeye çalıştım.
Pandeminin işimi istediğimden daha fazla etkilediğini düşünüyorum. Aslında, sahip olduğum özgürlüğe şimdi sahip olmadığım için değil, daha azına sahip olduğum için böyleyim çünkü başıma gelen bazı şeylerle meşgulüm. Ve tabii bunun faaliyetlerim ve işlerim üzerinde etkisi de var, bu beni rahatsız ediyor çünkü normalde kesinlikle resim veya başka bir şey yapıyor olurdum.
Çalışmamdaki temalar hayata bağlı şeyler, olaylara pozitif bir açıdan bakmakla alakalı. Benim çalışmam esasen, söyleyecek olursam, optimist ve şimdiki çalışmalarım eskiden olduğu kadar optimist olamıyor, bunun nedeni tam olarak gündelik hayatın olduğu gibi olmasından kaynaklı. Aslında ben hayatımı değiştirmedim, fakat bu durum, pandemi hayatımı değiştirdi, hayat hakkında çalıştığım temaları değiştirdi. Resim yaptığım zamanlarda, hayattan kesitlerle resim yapardım, resimlerimdeki hayat tasviri olumludur, hatta gözlemcilerimi de bu şekilde etkilediğini düşünüyorum. Bunlar onların yorumlarından bazıları. Ve şimdi ise bu sefer planladığım sergiyi yaparsam resimlerimde eskisi kadar mutlu temaların olmayacağını düşünüyorum. Tabii yine de bir mesajı ve dersi olacak. Yeni çalışmam kesinlikle bu sefer yaşamakta olduklarımız ile ilgili olacak.
Dejan Kitić (1982 d.) Priştineli bir görsel sanatçıdır. Dejan, Yüksek lisansını Petar Đuza’nın danışmanlığında Zvečan Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nde yapmış olup devamında birçok karma sergiye katıldı ve çeşitli sanat ödülleri kazanmıştır. Kendisi resim yapmanın yanı sıra müzik ile de uğraşmaktadır. Şimdi Gušterica’nın aşağısındaki Knez Lazar İlköğretim Okulu’nda figüratif sanatlar öğretmeni olarak çalışıyor. Sara ve Stefan adında iki çocuğu ve ailesiyle birlikte Ugljar’da yaşamaktalar.