Üçüncü Bölüm
Ebru Süleyman: Esnaflar, esnaflar varimiştır.
Şükrü Zeynullah: Fazla esnaflar varimiştır. Arnautlar celırdilar Arnautluk’tan, se bizde yokimiştır harptan sora. Arnautlarda ilkokuli bitırmiş ise hanci Arnaut Sırpçe deyelım, çok seyrek. Ama Arnautluk’tan celdi ügretmenler, profesorlar hem açıldi okul da, ügretmen okuli.
Ebru Süleyman: E siz demek ilkokuli Sırpçe mi okudunuz?
Şükrü Zeynullah: İlçokuli Sırpçe birınci sınıfi. Ne zaman celdım, celdık Priştine’ye 41’de, 42’de, 41’de ikinci sınıfa Arnautçe cittık.
Ebru Süleyman: Demek o vakıt varidi Arnautçe.
Şükrü Zeynullah: O vakıt Arnautlar coldi burya. Oldi büyük Arnautluk “Shqipnija e Madhe” anlaymisın? İtalyanle idi Arnautlar, İtalyanle Arnautluk. Hem bu, nasıl idi adi, Ahmet Zog… Ne anlatıridım ben?
Ebru Süleyman: Devam edınız.
Şükrü Zeynullah: 41’den 44’ın sonuna kadar 45’e kadar demek o dur bi beş sene. Beş sene Priştine’de yaşayan çocuklar hepisi nerdeyse hepisi Arnautçe ciderdi. Sırpli, Türk, bilmemne, Arnaut, hepisi Arnautçe ciderdi, başka dil yok. Çok sesle vela sokakta konuşamazdık Türkçe. Yanlız evde kapanık duvarlarda. İşte okadar imiştır. Ama bu Arnaut milletın bi kabahati yoktur. Arnaut milletın içınde bazi bozuklar.
Ebru Süleyman: E sora, demek sora kurtuluş oldi, İtalyanlar citti, Partizanlar coldi degışti herşey. Biraz anlattınız o vakıt sora 51’ıne kadar tanımadilar Türkleri…
Şükrü Zeynullah: Yok, yok.
Ebru Süleyman: Sora 51’ınde başladi okullar açılsın.
Şükrü Zeynullah: Okullar açıldi.
Ebru Süleyman: Siz o vakıt ne yapaydınız, kaç yaşında idınız, bitırmişmiydınız okuli?
Şükrü Zeynullah: O vakıt ben çalışidım devlet Halk Şarki ve Danslar Ansamble’sında, ensemble [topluluk]. Devletın.
Ebru Süleyman: Ne iş yapaydınız orda?
Şükrü Zeynullah: Orada oyunci idım. Oynaydım ben orda. Priştine’de da varidi. Priştineliler varidi, varidi orda Arnautlar, Sırplar, Türkler. Orada bi bi sene, bi seneden sora oldum müdür yardımcisi.
Ebru Süleyman: Hanci seneler bu?
Şükrü Zeynullah: Bu dur 50, 50’de. 49-50’de. 49-50’de. Çok cenç oldum yardımcisi müdürün. Müdür idi bi Rus ama o sonra çikti onun boyalari imiş Bolşevik. O vakıt komuizım düşmani imiş babasi, şeysi; o vakıt o çekıldi e sora ben ceçtım bi bi sene müdür. Orda oldum bak cenç. Ama 51’de açıldi, duyuldi çi açılacak olkullar. O vakıt biçeretten hepisıni braktım, ceçtım 51’de Türkçeye. Türk okullarına. Cittık Üsçüp’e cideydık yazda dert ay okuyduk, bitıridık bi sınıfi celidık.
Ebru Süleyman: Çim idi ügretmenlerınız?
Şükrü Zeynullah: Üretmenlerımız bizım.
Ebru Süleyman: Haçan açıldi o vakıt. İlk.
Şükrü Zeynullah: Türk olkuli mi?
Ebru Süleyman: Po.
Şükrü Zeynullah: Süreyya, başta Süreyya Yusuf, duymişsınız.
Ebru Süleyman: Duydum po, nasıl yok.
Şükrü Zeynullah: Süreyya, Üsçüp’ten celmişidi bi içi tane.
Ebru Süleyman: Demek siz Üsçüp’te ügrenidınız sora burya colidınız.
Şükrü Zeynullah: Bak sen Makedonya’da Türkler var, a Yugoslavya şte hepımız. Makedonya’da var Türkler, Sırbistan’da var Türkler, bilmemnerde var Türkler, her yerde Karadag’da, şte Tivar’da daha var, a Kosova’da yok. Sırbistan’da varidi tezlereka. Viran Yer, Vranye deylar. Ya da Bilaç, Biljača var bi yer Türk yeri esçi. Bil-aç, orda tezlereka Sırbistan’da Türkçe varidi. A 51’e kadar Türkçe burada yok {şaşırma işareti yapay}. A burasi düşeydi Sırbistan’a o vakıt Yugoslavya zamanında. Bak ne kadar terslık bize karşi. O vakıttan başladi göç, göç cidılsın. Se burada olurdi, hepımız olurduk.
E profesorlar bazilari celdi Üsküp’ten. Üsküp’ten mi Gostivar’dan mi, şeyden mi ta yetıştık biz. Biz okuyduk, colidik burya. Yokimiştır çocuklari nerde koyalım. Bi okul verdilar bize bi esçi kilim meytebi. Elena Gjika’ya karşi imiştır bi okul ufak, verdilar oni bize. Varidi bi beş-alti odasi orda tutaydık ders, Globoderler’ın evınde tutaydık ders, Ahmet terzinın, Abdullah terzinın evınde. Aladin Camisında varidi üç tane sınıf orda boş, sınıf dil bi oda şte büle. Orasıni da sınıf yapaydık. Binlerce çocuk, alti sınıf, alti sınıf daha fazla yok. Alti sınıf, demek alti oda. A çocuklar binlerce. A boşalidi o vakıt. Arnautlar sınıflari kalmaydi. Otuz çişi deyelım çocuktan…
Colidi üretmen ya da müdür okulun deydi büle büle Arnautçe konuşidi deydi açıli büle Türk meytepleri, varise çimse aranızda ne stey ana babanız Türkçe yolasın haber edınız. Pazartesi cüni haber edınız. Biz da celdık Pazartesi dedık büle, büle diveridık orda müdüre onlara çi babam demiştır biz Türkçe cideceksık. O da ügretmen Arnautçe konuşidi, çim cidecek çiksın sınıftan. Deyelım otuz-otuzbeş çişiden kalidi bi yedi çişi orda Arnautçe. Şte büle. En kalabalık okullar o vakıt 51’den 62-3’üne kadar Türkçe imiştır sınıflar. Sora oldi büyük…
Ebru Süleyman: Siz o senelerde ügretmenlık yaptınız.
Şükrü Zeynullah: O senelerde ügretmenlık yaptım. Ügretmenlık, müdürlük. Ben yetıştım kurucusu olam Türk okullarının bir, kurucusu olam kültür güzel sanatlar dernegının, kurdum Türkçe koroyi, kurdum Türkçe tiyatroyi. Tiyatroyi kurmişidım, nasıl derdilar o Hacivat hem şeyi…
Ebru Süleyman: Karagöz.
Şükrü Zeynullah: Karagözi. Kurdum daha Arnautçe ciderçe okula, sakli evlerde. Kurmişidım çocuklara bizım dilde. Deyelım Nasreddin Hoca’nın şeylerıni, ve bu 48’de. Çocuk içen. Colidilar kalabalık çocuklar akşama karşi cideydilar eve dolli bakaydilar. Bi ahıri yapmişidık, yeleştırdık temiz tahtalar, pencereler, şeyler orda bakaydilar.
Ebru Süleyman: Demek 63’üne kadar siz okulda idınız. Müdür idınız, ügretmen idınız, sora?
Şükrü Zeynullah: Dur, 63’üne kadar mi dedım?
Ebru Süleyman: Po.
Şükrü Zeynullah: Bilmeym ben, ben sora ne zaman oldilar okulda yeterli derecede, normal derecede hemen üretmenler, Türk üretmenleri o vakıt ben cittım Beligrad Üniversitesınde bitırem yüksek klaselerımi [derslerımi]. Orada şte dert sene kaldım.
Ebru Süleyman: Hanci senede cittınız?
Şükrü Zeynullah: 60-59 galiba, 60 ştorda. 63’te bitırdım.
Ebru Süleyman: Demek Beograd’ta okudunuz.
Şükrü Zeynullah: Beograd’ta, Novi Sad’ta da.
Ebru Süleyman: Hem Novi Sad’ta da okudunuz. Neyi okudunuz?
Şükrü Zeynullah: Biyoloji, kimi, beden. Üle ben sorulmadım. Biyoloji, kimi, beden yokidi ügretmenımız e ben lazım okuyam [anlaşılmay]. Yok se ben seveydım okuyam cografya ya tarih ya bişe. Nice hepımız.
Sora ilk kurmişım çocuk gazetasi çikmiştır. ABC ismiyle. Sora ordan, okuldan ne zaman doldi ügretmenler ben tayin oldum Pionerler Merkezıne müdür. Pionirski Centar. Orda kurdum Birleşmiş Milletler Çocuklar Kulubu’ni. Daha cün bucündür resmi. Çocuklar olidi orda…
Ebru Süleyman: Birleşmiş Milletler ülkelerının temsilcileri.
Şükrü Zeynullah: Ne deydilar? Ambasador [büyükelçi]. Büyükelçi mi ne deylar ambasador? Orda olidi Sırbistan’ın, Rusya’nın, Arnautlug’un.
Ebru Süleyman: Birleşmiş Milletler devletlerının.
Şükrü Zeynullah: Resmi olarak Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri o vakıt celmiştır New York’tan. Celmiştır bizi cürsün. Orda veridilar imtihan, şey da olidilar.
Ebru Süleyman: Hanci sene colmiş?
Şükrü Zeynullah: Hanci sene… Var resmım ama, hanci sene 50-60, 64-5’te. U Thant imiştır. U Thant.
Ebru Süleyman: Po U Thant.
Şükrü Zeynullah: Duymişsın U Thant’i içın.
Ebru Süleyman: Po duydum, duydum.
Şükrü Zeynullah: U Thant, resımler var büyük şey, o kiyamet oldi o vakıt.
Ebru Süleyman: Demek colmiş Priştine’ye.
Şükrü Zeynullah: Hanci millet, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Priştine’ye celmiştır? Yanlız şto Çocuklar Birleşmiş Milletler Kulubü’nün resmi kabul edılmiş sebebınden, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Priştine’ye gelmiştır. Hem çocuklar uniformayle, şeyle imtihanlari veridilar olidilar ambasador.
Ebru Süleyman: E nerden düşti sizın aklınıza yapasınız bu kulubi?
Şükrü Zeynullah: Nerde, benım o idi vazifem. Nerde düşti aklıma yapam koroy? İlç Türk korosuni ben çikardım. Nerden düşti aklıma çikaram çocuk gazetasıni, çikaridım. Ayni o piyoner merkezi. Qendra e Pionerve anlaymisın orda. ABC çikaridık, çikaridık gazetayi. İlk gazeta, sora başladi Tan. E sora Tan’a aldilar beni orda oldum müdür Tan’ın ama ticari müdür.
Vagonlarle cetıridım çitaplar Türkiya’dan. Cetıtıridım çitaplar Türkiya’dan, sazlar, bilmem neler, romanlar, atlaslar, tarih, biyoloji, cografya atlaslari Türkçe hep. Yokidi kitabımız. Haçan açtık okullari bi çitap yok, bişe yok hiç. Ordan cetıridık, daha evelden bile cetıridık. Bedri’ler bazi Tan’da çalışan…
Ebru Süleyman: E o vakıt Tan nasıl idi orda, galiba bütün entellektüeller toplanmiş idi Tan’da cibi cüsteri o vakıtlarda, kasabalilar, Priştineliler?
Şükrü Zeynullah: Benda işleydım Tan’da.
Ebru Süleyman: Po orda işleydınız hepınız. Nasıl idi Tan? Neler yapaydınız? Bayagi daha aktiv idi o vakıt dimi?
Şükrü Zeynullah: Vala çok güzel, çok güzel cideydi. Okadar iyi bir almişidık sırasıni, tam manasiyle ciddi bi gazeta çikaydi ki Birlık gazetacilari imrenidi. Hesap et o vakıt şaşırdık ne zaman rahmetli Necati Zekeriya geldi Tan’a. O vakıt Üsküp’ten Tan’a geldi. Ama daha olmadan Tan, daha başlamadan Tan bizım insanlarımız varidi Üsküp’te da. Deyelım bi Naim Şaban, bi Nusret Dişo varidi. Birlık’te. Ama Necati Zekeriya cibi insana, sora Hasan Mercan’lar, bilmem neler bayagi toplandık. Açmişidık her yerde köylerde bile, açmişidık bayilar orda satılidi. Tan gazetasının bayisi. Prizren’de kitapçilar açaydık. Yapaydık bu sergi dil heme, unudim şimdi düşmey aklıma. Ne zaman açıli sajam [fuar], kitaplar sajami. Sırpçe deylar sajam galiba. Nasıl Arnautçe düşey.
Ebru Süleyman: Bilmeym.
Şükrü Zeynullah: Kitaplar, insanlar colidilar bakaydilar kitaplari. Sergi, sergi cibi.
Ebru Süleyman: Po.
Şükrü Zeynullah: Büyük sergi. Sergi biraz daha başkadır ama daha büyük sergi. Türkiya’dan ne cetıridik o çitaplari Gilan’da, deyelım Gilan’da sereydık o vakıt. İnsanlar alidi satnalidi kitaplari. Çok ucuz neka adet içın bi parayle. Gilan’da sergide hatırlarım çok. Bu kadar kalabalık colurdi bakardilar şeyleri, alırdilar kitaplari.
Ebru Süleyman: Tan idi o vakıt…
Şükrü Zeynullah: Tan idi o vakıt…
Ebru Süleyman: Başka gazeteler da varidi dimi? Anlatabilırmisınız onlari?
Şükrü Zeynullah: Yok, yok. Yanlız Tan imiştır bi baraka cibi biyerde. Yokidi o vakıt o bina o gazetacilar binasi.
Ebru Süleyman: Gezteciler binasi.
Şükrü Zeynullah: Yok, Rilindja orda idi.
Ebru Süleyman: E nerde idi Tan ilk?
Şükrü Zeynullah: Tan’ın gazetasi imiştır, nasıl deyem ben, düşmey aklıma… bilimisın şeyde nerde imiştır Komitet?
Ebru Süleyman: Po.
Şükrü Zeynullah: Arkasında birden, yapışık komitete arkasında. Büyük bina. Şindi orasi ceçılmey, nice korzo orasi.
Ebru Süleyman: Ha po.
Şükrü Zeynullah: Var o büyük bina, onun arkasında imiştır bi baraka. Hala durur o baraka.
Ebru Süleyman: Hala duri.
Şükrü Zeynullah: Orda Tan. Ama ne zaman oldi o bina Rilindja [anlaşılmay] Tan da oraya ceçti. Oraya ceçti.
Ebru Süleyman: Oraya ceçtınız. Demek üç gazeta orda oturidınız.
Şükrü Zeynullah: Üç gazeta, Rilindja en kuvetli imiştır. Tabi.
Ebru Süleyman: E Şüçri amca haçan idınız cenç ya da haçan idınız daha ufak içez, kasabada nasıl vakıt ceçıridınız? Neler yapaydınız?
Şükrü Zeynullah: Kasabada, kasabada, her şeyi düşünidık yaratalım bişeyler, yapalım bişe, yapalım bişe. Ama severdık ta çikalım mesire yerleri varidi çok şeyde, bu Priştine dışında. Deyelım Sofalia’yi duymişsın Sofalia’yi. Ne demek Sofalia bilisın.
Ebru Süleyman: Yok bilmeym.
Şükrü Zeynullah: Sefali Yer. Sefali-yer, Sofalia.
Ebru Süleyman: Oraya çikardınız.
Şükrü Zeynullah: Sefali Yer. Cençler orasıni begenırdi çok. A büle adamlar, uliceler, onlar Taukbahçe’ye ciderdi daha yakın orasına. Orda varimiştır bi çeşme, şte içi cün üç cün eveli bi çeşme varimiştır Sefali Yer’de çi yokimiştır insan ne imrenmezdi. O yemyeşıl taş, o süsli lülesi, o uzunca oyulmiş, güzelce teknesi odundan. Etrafi kır çiçekler, arkasi bayır. Süs agaçlari hem meyve agaçlari. Nasıl citmeyesın orya ceçıresın serbest cününi. Vala okadar iyi mesire yerleri varimiştır. Dil yanlız Gırmi’nın şeyde, varimiştır Sıktaş bölgesi mesela. Varimiştır Taşlice, orda baglarda oldi. Sıktaşlarda da baglar. Gırmi’da varimiştır, hala da var taş madeni.
Bütün camilar, asçeriya binalari Osmanli’dan sonra hep o taşlardan olmiştır. Camilar ya hanci klise ya bişe. Gırmi’da taş madeni hala var orda ama bu taraflarda baglar imiştır çok. Priştine çok degerli büyük. Priştine’de varimiştır, yani Gırmi’da en agır, en tehliçeli yabani hayvanları. Ayılar, yabani domuzlar. Bi kediler varimiştır binerdi agaca atlardi ‘tıp’ üstüne. Ama korkudurdi, bişe yapmazdi, yabani kedi.
Ne deyem ben. Osmanlilar ne zaman celır… şindi niçın dedım yapmamiş burada yerleşım yerıni bu İmperatorlugi Romaliların, nerde yapmiş? Yapmiş yigırmi kilometre uzak, Ulpiana’yi. Ulpiana’yi yapmiş. Neden bubirleri yapmamiş? Lazım yapsın kilometrelerce hudut zidinalar [duvarlar], kaleler düşmanlar cirmesın, hem yabani hayvanlar. Ama ne yapaydi yabani hayvanlari Osmanlilar? Büyük akıl, nice bitti savaş nerde yaşaydi yabani ilanlar en çok alidi yavrilarıni cütüridi evlere. Her üçünci ya derdınci eve ilani veridi. Onlar da bunarlari yanına yapaydilar bi sürmeler cibi bişe. Orda su, şey; o ilan orda, o ilancik ufak büyüydi, ne zaman yetışidi biyere kadar ayni yerde nerde almiş o ilani Osmanlı asçerleri, yetkilileri ayni o yere cütüridi.
Kurtlari; kurtlar varimiştır çok. Kurtlari alırdilar yavrilarıni, evcilleştırırdilar sora cütürürdilar şeye. Orda sıkamazdi, o kurtlar büyürdi, sıkamazdi başka kurtlar hucum etsın insanlara. Onun içın bucün yemin edeym okadar zaman ceçmiştır bi insana bu kadar bi damla kan akmamiştır yabani hayvanlardan. A okadar yabani hayvan var çok. Osmanliların şeysiyle [müdahalesiyle]. Kurtlar ne zaman uzun kış olurdi; soğuk, kar, şey kalırdilar aç yok ne yesınlar; birınci evlere Gırmi’nın aşarisında, nerde klise mahallesi var orya celırdilar pencerelere çi versınlar yesınlar yemek. Açardilar pencereyi, alırdilar yanına kurti donmasın. Verırdilar yesınlar, cene kurt ciderdi. Bütün kurtlar evcil olmişidi. O yabani kediler, o ilanlar isırmazdi gari. Ben ilanların yanında, büyük tepsi kadar ilanın yanında oturmişım saatlarce. Vallahi billahi oturmişım ayakta, bir butaraf bir daha butaraf; bişe veç bakaydi ne yapaym, benda bakaydım ne yapay. Cüzlerım çiksın. Bu kadar kalın, şte tepsi sarılmiş ilan, oturim yanında o da bakay ben da bakaym Gırmi’da.
Ebru Süleyman: E Şüçri amca colalım daha biraz şimdiçi vakıtlara yaklaşalım. Düşey mi aklına haçan başladi karışsın yeniden burda siyaset 1970’ler 80’ler ne başladi protestolar? Demek o tam savaştan peşin bi içi dekada ne varidi, ne karışıklıklar olidi, hatırlaymisın onlari? Nasıl idi atmosfera kasabalarda, neler olidi?
Şükrü Zeynullah: Bu 60’larda mi?
Ebru Süleyman: Yok 70’lerde, 80’lerde.
Şükrü Zeynullah: A yok, yok idım burada. Citmiş idım anama, hastalandi anam, orda yaşadım yirmi sene hazır.
Ebru Süleyman: Yirmi sene annenızın yanında yaşadınız.
Şükrü Zeynullah: Yaşadım anamle.
Ebru Süleyman: Sora ne vakıt dündünüz buraya?
Şükrü Zeynullah: Dündüm bi on yedi sene evel.
Ebru Süleyman: Demek harptan sora.
Şükrü Zeynullah: Harptan sora. Onun içın bilemem okadar o şeyi anlatayım. O vaziyeti, o durumi. Olsun çi duyaydın, bilidın ama…
Ebru Süleyman: Dilidınız burda.
Şükrü Zeynullah: Ben Türkiya’da baglandım bu, deyelım çok yazilarımı basmiştırlar Ankara’da. Deyelım varimiştır Balkanlar dergisi, var mi?
Ebru Süleyman: Po.
Şükrü Zeynullah: Ankarada ne çikay.
Ebru Süleyman: Evet.
Şükrü Zeynullah: E ne cütürmişım, hangi şiirımi mi, yazimi mi hepisıni yazmiştırlar. Hiç osbijetmemişlar [ceri çevırmemişlar]. Ütey cün yazdım bi şiir bile… Bilmeym aciba oldum mi bi hanci biraz bi yardimci yokmi?
Ebru Süleyman: Po, çok yardımci oldunuz.
Şükrü Zeynullah: Biraz açık saçık. Ama nasıl bilmedım bak pişmanyım çok çi sıralayam. Ne zaman sen diverdın…
Ebru Süleyman: Ne isteym soram?
Şükrü Zeynullah: Sırasıni, demek tam sanın gelecegıni, sıralayam orda bi liste yapam. Daha çabuk bitırırdık hem belçim daha ey bitırırdık. Babana unutma selam süleyesın.
Ebru Süleyman: Aleyçüm selam.
Şükrü Zeynullah: Dostum imiştır. Severdi o da beni. Ama olmadi vaktımız çok oturalım. A varidi arkadaşlarım banım. Asçeriyaya ne zaman cittım yanlız on ay yaptım asçer, fakulteyle ştüle idi. Onbir ay yapacagına, citmedım istirat edem uzak idık. Yedi tane Gilanli varimiştır biyerde.
Ebru Süleyman: Asçeriyada. Nerde yaprınız?
Şükrü Zeynullah: Sinye, Sinye. O da dır Türk ismi dalmatça. Sinj, duymişsın. Drnić var. Drnić kasaba, o da yakın idi. Orda bi vakıt, Türkiya zamanında dervişler varimiş, demek teçeler, ama Drnić şimdi deylar. Derviş bak Hırvatistanda Türkler. Hep işaretlerıni cüridım Türklerın Hırvatistan’da. Deniz kıyından. O vakıt Dubrovnik’ta imiştır Türklerın Türkiye’nın. Ama yapti Dubrovak Republik, Republika e Dubrovnikut anlaymisın oldi? O mukayet olidi asçerler çalınmasın eczane. İlç eczane Avrupa’da Dubrovnik’ta açılır, e ilaçlar, şeyler çalınmasın, bilmem ne olmasın. Cene Osmanlilar dikkat edeydi oraya. Şte büle. Napam, işallah çikar bişe.
Ebru Süleyman: Çok teşekür, çok teşekür muhabbet içın.
Şükrü Zeynullah: [Arnautçe] Mërzita edhe juve a? Valla jeni lodh t’u ngu. Masi s’po dishe ti [i drejtohet kameramanës]. Duhet me ditë bre, një gjuhë një njeri është. A din tre mijë fjalë ka zyrtarisht nga Truqishtja në Shqip. Kangat ma t’bukura Shqipe, Shqiptare popullore, dashurijene mesjetë kanë dalë në gjuhën Shqipe kohë Trukisë. Sot nuk këndohën ata, pse? Çdo e dyta apo e treta fjalë Turqisht është, e kanë hjekë. Mere me mend! Dynjaja knon ato meloditë e veç Shqiptarët që e kanë kriju spo knon. Shqipnija prej radjos po ngoj ato e Kosova s’po jep. Pse? Pse ka ndonjë fjalë Turqe.
Mo bre ma afër se Trukun s’ki. Shqiptari s’ka as Turku ma afër se Shqiptarin ashtu [anlaşılmay]. Me fe me krejt a din. Për shembull, “Gjemb mbi gjemb këndon bylbyli”. A ke ni këtë këngë? Jo. “Vaj si kenka bo dynjaja”. A e din edhe këtë? S’e din. “Vaj si kenka bo dynjaja”. Dynja do me thonë botë, e për çato spo knojnë. “Vaj si kenka bo bota”. S’po mundët, nëse përkthen atë herë prishet. “Mos lufto boll me kanë gjallë, punon njeri fukaraja paska ndodhur pa igball”. Ani ato fjaltë tjera [anlaşılmay]. Me kajtë për qat kange. Apo “Karanfili që ka shkodreve, me dit sa t’bukra janë”. Qëto kangët, s’po ninë tash. Boll keq valla, une e kom merak këto kanga. E Shqipninë nëse e çelë e ninë. Qyre çfarë gabime e bojmë na. Kemi kështu kryve nga Shqiptarët kangët {elle başına vuri}.
Sizi da sıktım sanırım? Dinlerçe yoruldunuz. Madam sen anlamaymişsın [kamaremana dey]. Lazım imiştır bilesın, bir lisan bir insandır. Bilimisın çi Arnauçede var resmi olarak üç bin kelime Türkçe’den. En isla Arnauçe şarkilar, Arnauçe halk şarkilari ortaya çikmiştır Türkiya zamanında. Şimdi onlar sülenmey, niçın? Çektilar niçın her içınci üçünci laf Türkçedır. Al akıla! Bütün dünya o melodileri süler ama veç Arnautlar ne çikarmiş oni haykırmazlar. Arnautlugun radyosi verır ama Kosova’nın vermez. Niçın? Se var hanci laf Türkçe.
Yapma bre se Türk’ten daha yakının yok. Arnautun Türk’ten Türk’ün Arnauttan daha yakın [ankaşılmay]. Dinle herşeyle, bilimisın. Mesela “Dal dalın üstüne bülbül süler”. Bu şarkiyi duydun mi? Yok “Vay nasıl olmiş dünya”. Buni bilimisın? Bilmeysın. “Vay nasıl olmiş dünya” Dünya [Türkçe] bota [Arnauçe] demektir, e onun içın sülemeylar. “Vay nasıl olmiş bota”. Olmay, çevırırsen o zaman bozuli. “Savaş etme hayatta olmak vafir, insan işler fukara ise igbalsız imiş”. Cene o diğer laflar [ankaşılmay]. Aglamak içın o şarki. Ya da “Bayırlardaçi karanfil ne var, bilsan ne kadar cüzeldır”. Bu şarkilar, şimdi bilınmey. Baş fena valla, banım çok meragım vardır bu şarkilara. E Arnautlugi açarsenız duyarsınız. Ne yalnışlıklar yaparsık biz. Başımızdır büle Arnautların, şarkilar içın {elle başına vuri}