Kamile Türbedar

Priştine | Date: 21 Temmuz , 2018 | Duration: 50 dakika

Martifal. Sülerdi bi mani, ürterdık bi kırımzi şalle yüzüni, sokardi elıni o çüpe. Çüpte bütün cece cül altında tutardilar o çüpi. Herçez koyardi bişe; ne içın adamiş. E sora o kız, koyardık bi kırımzi şey [şal], çikarırdi o çüpten, tutardi elınde. Biçimse sülerdi bi māni. Sora o açardi, çimın o? O dey banım o. Demek şte māni sülerdilar. […] Hedırlez içın, bütün cece cül altına koyardık o şeyi [çüpi]. Herçez mahalleden koyardi birer bişe, yarındasi Martifal. Yapardık lokum, yerdilar. O büyük avlilar…başka idi atmosfera…Komşilar… Herbi mahallede yapardilar Martifal.


Ebru Süleyman (Görüşmeci), Donjeta Berisha (Kamera)

Kamile Türbedar 1941 yılında Mitrovica’da doğdu. Babasını İkinci Dünya Savaşı’nda kaybeden Kamile Hanım, annesi ve kardeşleri ile önce bir süre Gazimestan’daki Sultan Murat’ın Türbesine yerleşir ardından da Priştine’ye gelir. Belgrat’tan gönderilen bir kuaförden zanaat öğrenen Kamile Hanım, bir süre sonra Priştine’nin ilk kadın kuaförü olur. Priştine’de dönemin önde gelenlerinin yanı sıra, Yugoslavya genelinden gelen üst düzey ziyaretçilerin de kuaförlüğünü yaptığı dükkanında hala çalışmakta.

Kamile Türbedar

Ebru Süleyman: Diverebilirmisın adıni, soyadıni?

Kamile Türbedar: Kamile Türbedar kocamın lagabi Vıçıtırınli. Ben… Babam 41’ınde kalmiş harpta. Ben babadan sora dogmişım, 4 kardaşım var, ben bir kız. Babam harpta kalmiş. Mitrovica’da yaşaydık, kalmişlar Alaman’a karşi sora ülmiş harpta. Bizi država [devlet] bakmiştır o zaman çok.

Ebru Süleyman: Kaç senesınde dogmişın?

Kamile Türbedar: 41’ınde ben dogmişım. Babami bilmem, hatır etmem ama anam bizi büyütürmiştır. Beş yetim büyümişık. Bizi çok bakmiştırlar. Sora annem alırdi içi penzija [maaş], bir babamın harpta çi kalmiş, bir alırdi penzijasıni babamın. Veridilar sabilara da dodatak [çocuk yardımı], bilimisın? Üle çi isla yaşamişık.

Ebru Süleyman: E siz harp zamani nezaman ülmiş baban, Mitrovica’ya citmişınız.

Kamile Türbedar: Yok, babamle yaşamişım Mitrovicada, annem yaşamiş. sora dündük Türbeye [Sultan Murat’ın] sora Türbeden cene colduk Priştine’ye. Benyım Türbedar, Sultan Murat’ın Türbesıni bilırsenız siz, orda.

Ebru Süleyman: Diverebilırmisın daha biraz bana niçın Türbedar ailesisınız?

Kamile Türbedar: Türbedar ailesi, var idi… Üç amicam var idi, üç kardaş imişlar, içi kızkardaş. Üle çi onlar ülmişlar.

Ebru Süleyman: Onlar türbeyi bakaymiş.

Kamile Türbedar: Onlar türbeyi bakmişlar; nenem bakmiş, dedem bakmiş, Türbedar. Şimdi bakay bi amicam çocugunun karisi, bi Boşnakica bakay türbey, üle çi nenem hep bakmiş türbey.

Ebru Süleyman: Düşey mi hatrına hiç nenen, deden?

Kamile Türbedar: Hepisi, dedem yok, nenem po. Dedemi bilmeym ama nenemi po. Nenemi bilim, babami da tutmaym aklımda çünkü ben harptan sora dogmişım. Babami almişlar Alamanlara karşi sora ülmiş harpta, sora ben dogmişım. Zaten banım adımi koymişlar Şirin, sora babamın adıni tekrarlasınlar, üç hefte sora anlaylar çi ülmiş babam, çevırilar Çamil-Çamile bana, kaldım Kamile (cüley). Şte büle.

Ebru Süleyman: E sen demek tam birınci…İçınci Dünya Harbından sora dogmişın, o vakıt biraz zor imiş.

Kamile Türbedar: Evet hayat, ama bizi bakmiştır, država [devlet] bakmiştır bizi. Sora çigırırdilar komunaya bi kuşluk verırdilar sedmi juli [yedi temmuz] derdilar. Sora ciderdık ordan ama bize kurardilar kuşluk, anneme verırdilar çiçek; bizi bakmiştırlar. Anam içi penziya alırdi, bir babamın; bir harp, çi kalmiş harpta babam, büyütürmiştır. Hande biz okumadık, bi kardaşım bitırdi gimnaziyeyi oldi kino aparater, obirisi oldi şofer, şte ülen çi obirisi da oldi, şte yapay ştebu… zanaat. Ülen çi ben cirdım zanaat, oldum frizerka. İlç frizerkayım Priştine’de.

Ebru Süleyman: Hatırlaymisın?

Kamile Türbedar: Hatırlaym, haçan cirdım zadruga [berber dernegi] var idi, yokidi ustamız citti Türkiya’ya, biz içi [çişi], Leyla, Sami Dula’nın karisi hem ben içi frizerka, nxanse [ügrenci] henız içi sene nice alışidık. Sora biz olduk usta. Sora ülen çi ben onunle usta olduk, sora aldilar Beligrad’tan bi frizerka üle çi yokidi Priştie’de frizer. Belçi da Kosova’da yokidi ozaman. Yokidi. Yapmaydilar, ülen daha büyük adamların yapaydi saçlarıni. Sora şte şte bülen.

Ebru Süleyman: Düşey mi aklına, Kamile abla, sabi içez kasaba nasıl idi, ne yapaydınız sabi içez?

Kamile Türbedar: Sabi içez…

Ebru Süleyman:  Mahalleler, komşilar.

Kamile Türbedar: Mahalleler, Ramazanaka [Ramazanda] otururduk bütün cece süfüreka. Sora süfürde daul başlaydi çalsın, hepımız evlere yeyeceksık süfür, tutalım oruç. Ülen idi Ramazan, iftarlar yapardık. O mazdureler pişırırdilar, çigırırdilar birbirıni iftara, şimdi kolkmiş bu iftarlar da degışti dünya başka oldi.

Ebru Süleyman:  Ovakıt dereler idi açık dimi?

Kamile Türbedar: Dereler po, Priştevka ceçerdi pozorište [tiyatro] ününden. Ülen.

Ebru Süleyman:  E sora başladi kasaba degışsın.

Kamile Türbedar: Degışti nası yok, degışti. Bayagi degışti Priştine. Başka idi. O zaman başka idi, şimdi başka oldi. Yeleşti, çarşi yeleşti. Biraz kalmiştır şto Union, Grand, Grand daha ceç oldi. Bu şey, bu hotel pozorište sıra, Beogradska mi ne deydilar?

Ebru Süleyman:  Božur mi?

Kamile Türbedar: Božur. Božur. Božur şindi, en esçi imiştır Božur. Orda yeni seneyi beklerdık. Yeni seneyi, po.

Ebru Süleyman:  E büle çimler yaşardi Priştine’de, hanci dilleri duyardınız sokakta?

Kamile Türbedar: Vala, duyardık Türkçe çok varimiştır. Sora çiktilar Türkiye’ye çok. Başladilar.

Ebru Süleyman:  Hatırlaymisın o göçleri?

Kamile Türbedar: Hatırlaym nası yok. Bize da teyzelerım, içi teyzem Türkiya’da. Onlar yoladilar bize vesika çikalım. Anam düşünidi nasıl yaşayacaksık. Çünkü yetimlerle kalmiş burda ali içi penzija ütede ne yapacak? Ülen çi, yandi vesıkalarımız citmedık. Alidi anam içi penziya, bir babamın harpta ne kalmiş bir penzijasıni. Alidi bize dodatak, şte veridilar ovakıt.

Ebru Süleyman:  E  teyzelerın citti.

Kamile Türbedar: Teyzelerım citmiş erçen, ben tanmaym teyzelerımi çünkü brakmişlar anami Vıçıtırın’dan çikmişlar.

Ebru Süleyman:  Onlar birden İçınci Dünya Harbından sora mi ne cittilar?

Kamile Türbedar: Evet. Evet, onlar yok…Bilmem. İlç ovakıt citmiş, daha ilç harpta. İlç harpta onlar çikmişlar, üteye aramişlar içi kızkardaşi, kardaşlarına. Annem kalmiş. Sora annem evleni burda. Annem Vıçıtırın’dan dır. Macun soyundan, Şevçet Aga’nın kızi. Çok zencin imiş. Gojbulja çüyleri imiş. Zencin imiş. Alırdık; varimiştır Sırp çüyi, onlari alırdık işlesınlar, sabilari baksınlar niçın çendi çüyünden. inekleri sagsınlar, annem zencin kızi. Babamın hatır etmeym zencinlıgıni çünkü kaldık yetim biz. Şte büle…

Ebru Süleyman:  E Türkçe’den mada…

Kamile Türbedar: Bilim Sırpçez, Arnavutçez, Sırpçe. Biraz Alamancez; cideydık burda meytebe Alamance okuyduk. Yokidi İngilizce, ozaman Alamançe Türkçe’de (okulda). Te büle. Süreyya imiştır Türklerın direktori orda.

Ebru Süleyman:  Süreyya Yusuf.

Kamile Türbedar: Sora Elma Aksoy’un Ali o peşinat idi. Sora Süreyya. Onlar çikti Türkiya’ya, Elma Aksoy spikerka, onlar cittilar Türkiya’ya sora oldi bu Süreyya direktor. Ülen bitırdım sekiz yıllıgi. Aldım bu zanaadi, memnunyum zanaadımdan. O vakıt yokidi frizerler çok, yalnız. Ustamız citti Türkiye’ye, biz kaldık ustasız. Sora aldık Beligrda’tan bi kari, o bizi alıştırdi, Leyla’ylen beni. Ülen çi biz olduk…

Ebru Süleyman: Nasıl coldi o kadın Beligrad’tan?

Kamile Türbedar: Cittilar aldilar Beligrad’tan. İşleymiş ütede, sora yalvardilar, o colmiş. Brakmiş idi içi sabisıni ütede.

Ebru Süleyman: Država mi cetıtırdi?

Kamile Türbedar: Yok biz…Država evet. Biz kaldık, ustam citti Türkiye’ye sora biz kaldık, sora o alıştırdi çok isla.

Sora evelden var idi državamız, ben diverim dogri nasıldır; yolaydilar bizi traynima [eğitime] Beligrad’a birer ay. Subotica’ya bir sene yoladilar, sora Beligrad’a yolaydilar alışalım zanaadi. Nasıl yapılır o kiselinalar [kimyasallar/karışımlar], şeyler. Son defa idım bi yigırmi cün. Çocugum bilem cideydi asçere, mecbur idım kiverem içi cün peşin. Cetırdilar diplomami. Ben yattım erçen se çocugum cideydi asçere. Olcün ne veridilar ştafetay,  ne vermedilar Tito’ya, edemedilar versınlar ştafetay. Ben colim, bi kari bana dey: “Cürimisin ne yapay bu Arnavutlar?”. Dedım “Ne bileym ben?!”

Ebru Süleyman: Niçın veremedilar, ne dır o ştafeta?

Kamile Türbedar: Ne bilim, Sırplar, Arnavutlar brakmamiş verılsın ştafetay. Ne bilim ben, ben coldum Beligrad’tan. Sora deym “ja neznam, ja idem iz Beograda“ [ben bilmeym, ben Beograda cideym] şte büle. O bilidi çi ben yım Türk çi şimdi süleyecegım Arnautlar içın bişe, ne var süleyem ben. Dedım “ne znam šta se radi ovde [bilmeym ne oli burda]. Şte büle.

Ebru Süleyman: O vakıtlarda demek, belçi bütün kasaba colidi sende yapsın saçıni.

Kamile Türbedar: O vakıt evet, yokidi. İlç yapmişım Pepica [Edvard] Kardelj’ın karisının saçlarıni, hem tırnaklarıni. Sora Jovanka [Broz] içi çere coldi, bi çeret Brezovica’ya, bi çeret buraya coldi.

Ebru Süleyman: Hanci senede hatırlaymisın?

Kamile Türbedar: Valla tutmaym şimdi baş aklımda kaçında, za druga da işleydım, cenç idım o vakıt yaptım Jovanka’nın, dedi “Da isla sen yaptın se banım frizerka.” Colurdi elımden punđalar [topuz] çok yapam. Evelden taşıydilar, var idi adlari da frizuraların, çeşit ad. Lokna, pletenica, šestica sora büle düz frizuralar paš, mačkica. Sora bubi frizura var idi slobodno frizura, şimdi yok adlari bişe. Yolaydilar Beligrad’a bizi alıştıridilar, şimdi yok. Ne alışırse ustada, alışırse fena, fena kalır, nasıl alışırse. Meytepte da varise ügretmen isla, alıştırır isla. Şte büle. İdi Beligrad’tan var imiştır, şte ştebüle. Sora varimiştır bi privat açıldi. İlyas frizer, ülen çi şimdi büyüdi Priştine dolli frizerler oldi.

Ebru Süleyman: Jovanka içınci çere Brezovica’ya coldi.

Kamile Türbedar: İçınci çere Brezovica’ya, sora cideydilar Gilan’a, beni aldilar yatiya üteye, yattım. Sora sabahlen onlarlen dündüm, onlar cittilar Gilan’a. O tepihleri hem o fabrika tepihlerın. Cittilar. Perdelerın, tepihlerın. Cittilar, beni cetırdilar buraya ka şte büle.

Ebru Süleyman: E başka, Jovanka’dan başka hem daha başka dolli insanların da yapmişın dimi?

Kamile Türbedar: Şte de Pepica Kardelj’ın peşin Jovanka’dan, sora Jovanka’yi. Mahmut Bakkali’ın karisıni, Xhavit Niman’ın, Ilaz Kurteshi’nın, Fadil Hoxha’nın [karilarının]. Onun imiştır natüral saçlari, veç çeserdım evde colurdi avlida çeserdım. İmiştır pitomo [sakin]. Colidilar Beligrad’tan yapaydım saçlarıni.

Ebru Süleyman: Çimın en isla saçlari imiştır?

Kamile Türbedar: Vahide’nın imiştır isla natüral saçlari. Sonra… Ilaz Kurteshi’nın karisi. Çok yapmişım. Oldi Tito’dan sonra presednik (hatırlamaya çalışi) yapardım saçlarıni onun. Bicün bilem idi kızi, yaptım saçlarıni. Kızi. Dedi “Ey, süleylar Sırpçez benımle!” Anasi sülerdi [Sırpçe]. Deydi “Mi smo Albanci samo govorimo”, o taraf, onların çüyi süleymiş Arnavutçez. Se Ilaz Kurteshi banımle sülerdi Türkçez… bu (düzelterek) Arnavutçez, şte büle. Emel Sayın’ın yapmişım saçlarıni, sora şte diverim, Mahmud’un, Ilaz Kurteshi’nın, Xhavit Niman’ın, Aslan Fazli’nın, sora büle şte Komitette.

Ebru Süleyman: Emel Sayın niçın burya colmiş hanci konser içın mi?

Kamile Türbedar: Coldi haykırdi, Grand’ta haykırdi, yaptım saçlarıni. Hem televiziyaya coldi, snimettım. Sora daha dert tane idilar ama bilmeym çim idi… Erol Büyükburç’un karisıni yeleştırmişım. Erol Büyükburç coldi içınci karisiyle, Emel ile, yaptım saçlarıni; sora şte şte büle. Hem düzdüm yüzüni biraz. Nice şminker. Haçan startuetti televiziya, çigırdilar işleyem sora cittım televizyada. Ordan çiktım penziyaya. Se işleydım hem burda düçande, hem ütede. Sora haçan çiktım şimdi işleym burda düçande. A televizyada işlemişım deri [taçi ne] çiktım, altmiş yaşında çiktım; haçan aldi Sırplar televiziyay. O vakıt sora çiktım.

Ebru Süleyman: Bu idi ne vakıt, doksanlarda?

Kamile Türbedar: Bilmeym, ştülen bişe. Ne kiverdilar televizyay, te büle. Çiktım penziyaya, altmiş yaşına çikaydın penziyaya ama ben daha işleym. Üle.

Ebru Süleyman: E televizyada içez sen spikerlerın yapaydın [saçıni].

Kamile Türbedar: Spikerlerın hem şarkiciların ne colurdilar Beligrad’tan, Türkiya’dan coldilar, şte diverim Emel Sayın’ın yaptım saçlarıni, Erol Büyükburç’un karisi, içınci karisi. O da Emel’dır adi. Onun natüral idi saçlari veç düzdüm yüzüni hem attım biraz şımlak saçlarına. Şte büle.

Ebru Süleyman: E Çamile abla, sen cürmişın seneleri, büle şeyleri nasıl degışmiş burda hem moda degışmiş, hem muzikalar degışmiş, hem kasaba degışmiş, hepsi degışmiş; bunlari hatırlaymisın nasıl idi bu degışıklıkler? Hatırlaymisın ilk bioskop haçan açıldi, yeni televizya coldi, ne vakıt yeni şeyler coldi, büle şeyleri, yenilıkleri?

Kamile Türbedar: Televizya altmişlarında açıldi, 1960’ınde. Sora çigırdilar televizyaya, kiverdım ben işçiyi; işleydım ben orda, düçande. Bragidım ben çok çeret müşteriyi cideydım içiye ka. İçi den sora televizyaya. Şarkiciların çim colidiyse, şarkiciların yapaydım saçlarıni hem spikerlerın. Yapaydım pudra koyaydım şımlamasınlar yüzleri.

Ebru Süleyman: Tutaymisın aklında ilk bioskop kasabada ne vakıt açıldi, hanci filmler colidi?

Kamile Türbedar: Fazla colidi bu kavboyski filmler, kardaşım idi kino-aparater, kiveridi filmi. Şte burda omladinada. Orda. Bilmeym kaçınci senesi, unutmişım, ben daha kız idım ovakıt. Bioskopa cideydık. Sora bazi çere cideydım orda aparattan nerde kiveridi kardaşım, celinle cideydık. Şte büle.

Ebru Süleyman: Gırmi’ya da cidey miydınız?

Kamile Türbedar: Gırmi’ya cideydık, teferice nasıl yok. Esçipazar cüni cideydık, o vakıt yok idi hotel, cideydık orda. Yokarda var imiştır bi hotel, veç o rukovodioclara kuşluga ne cideydilar, colidilar dişardan; icerde. A burda dilimiştır, daha ceç oldi orda. E sora cideydık Gırmi’ya teferice. Alidık saçlarımızi, saç ne pişırilar piteyi. Anlaymisın?

Ebru Süleyman: Po, po, fulya.

Kamile Türbedar: Fulya yapaydık orda. Pite yok ama fulya yapaydık. Yakaydık ateşi, fulya. Defle çalaydık def. Haykırisık. Var idi bi Magbule Hovarda, o bitaraf haykıri, biz bitarad, Allah Allah. Şte büle. Bitaraf varimiştır o Nazmiye Goleşka o çalardi defi, şarkilar şte büle. Janbolijalarımızi [alırdık] ciderdık. Saçlarle ciderdık, pişırırdık fulya, yerdık, akşamle dünerdık.

Ebru Süleyman: Çimler, çimler oturidınız?

Kamile Türbedar: Bittevi karilar, cençler yok. İhtiyar, karilar sabilarımızle ciderdık, şte büle. Var idi bi atmosfera başka. Şindi çimse çimseyi tanımay. Şindi kabul etmeylar vela musafirlari okadar çok. Biz evelden sabah çeyifleri yapardık. Sabahlen, sora hedırlez içın sabale koyardık o kınalar içın. Sora koyardık birer bişe.

Ebru Süleyman: Ne dır o?

Kamile Türbedar: Martifal. Sülerdi bi mani, ürterdık bi kırımzi şalle yüzüni, sokardi elıni o çüpe. Çüpte bütün cece cül altında tutardilar o çüpi. Herçez koyardi bişe; ne içın adamiş. E sora o kız, koyardık bi kırımzi şey [şal], çikarırdi o çüpten, tutardi elınde. Biçimse sülerdi bi mani. Sora o açardi, çimın o? O dey banım o. Demek şte mani sülerdilar.

Ebru Süleyman: E buni Hedırlez içın?

Kamile Türbedar: Hedırlez içın. Bütün cece cül altına koyardık o şeyi [çüpi]. Herçez mahalleden koyardi birer bişe, yarındasi Martifal. Yapardık lokum, yerdilar. O büyük avlilar, başka idi atmosfera. Komşilar. Herbi mahallede yapardilar Martifal.

Ebru Süleyman: Hedırlez’de ben şeyi da duymişım, ateş ne yakaymişlar.

Kamile Türbedar: Yakardilar Gırmi’da. Yakardık ateş. Ciderdık fulya yapardık ütede, şte büle.

Ebru Süleyman: E yeni seneleri ?

Kamile Türbedar: Yeni seneleri oka beklemezdık; dilidi.

Ebru Süleyman: Belçi bayramlari.

Kamile Türbedar: Bayramlari beklerdık. Bayramlar, bütün cece anam silerdi, süpürürdi, anteriler diçılırdi, ülen çi var idi bi atmosfera başka. Sora biz Ramazan’da saat on içiye ka nice okuy [hoca], süfüre vuruli doul hepımız koşuşisık… “A e kom kto?” {mikrofoni tutay}… Nice doul süfür içın hepımız eve cideysık, yeysık süfür sora yatidık. Sora daha uzun uyuyduk sabahle. Var idi bi atmosfera başka.

Ebru Süleyman: E insanlar ne işler yapaydi, büle zanaatlar mi daha çok?

Kamile Türbedar: Zanaatçi fazla. Yokidi oka seyrek meytep, okumaydilar herçez. Ya bitıridilar seçiz yıllıgi. Şte  ben seçiz yıllıgi, sora ben verıldım zanaada. Kardaşım oldi kino-aparater, birisi oldi şofer. A bizi isteydilar okutursunlar. Ama şte hepımız aldık zanaatlari. Birisi usisivačlari yapay, şte birisi şofer oldi, ne bilim şte ülen.

Ebru Süleyman: E büle bu fabrikalar o vakıtlarda haçan işleydi.

Kamile Türbedar: Predionica var idi, var idi mlekara başka bişe yokidi. Hem zanatska škola orda alışidilar biçsınlar anteriler, paltolar, şeyler; terzilık. Başka bişe yokidi. Predionica var idi; kapandi Predionica, mlekara da kapandi, şindi yok hiçbi fabrikamız.

Ebru Süleyman: E sen haçan sekiz yıllıga, var idi mi ovakıt Türkçe?

Kamile Türbedar: Evet.

Ebru Süleyman: Demek (bin dokuzyüz) elli yedi’den sora.

Kamile Türbedar: Elma Aksoy’un babasi, Süreyya sora oldi. Elma Aksoy çikti.

Ebru Süleyman: İlk ne vakit başlamişidi Türkçe?

Kamile Türbedar: E vala coldilar burdan aldilar bizi, dogri Türkçe süleysınız hade Türkçe meytebe, ştülen.

Ebru Süleyman: Şteburda mi Elena Gjika’da?

Kamile Türbedar: Evet, Elena Gjika’da sora cütürdilar Meto Bajraktar’a. Şte büle… Sora kardaşım da Türkçe okudi, benda.

Ebru Süleyman: Çim idi ügretmenlerınız hatırlaymisın?

Kamile Türbedar: Elma Aksoy’un babasi. O idi, sora Süreyya, Fitnet’ın kocasi, Süreyya Taner’ın babasi.

Ebru Süleyman: Süreyya Yusuf.

Kamile Türbedar: Evet, sora var idi Ali Ümer’ın karisi veridi domaćinstvo alişalım biçelım bişe, anlaymisın. Üresın hanci bişe, hanci tentene bişe, üle var idi.

Ebru Süleyman: Bu derslerınız var idi.

Kamile Türbedar: Bu dersler, ülen çi bitırdım polamaturay [mezuniyet], cirdım zanaada, aldım zanaadi şte büle.

Ebru Süleyman: E sora sen burda işlerçez haçan colidi herçez kasabadan, insanlar haçan yapaylar saçlarıni hep muhabbet edilar, diverilar dolli şeyleri. Sen belçi bilimişın daha çok se herçez neler olimiş?

Kamile Türbedar: E ülen, ülen. Zaten derdilar hamamda hem frizerde anlarsın  herbişe, ülen. Sora şte colurdi karilar, o diveri bişe, o diveri; yokidi televizyalar daha ceç çikti.

Ebru Süleyman: Nevakıt çikti televizyalar evlerde?

Kamile Türbedar: Vala, ben almişım, bana kalsa bittevi mahalle colidi baksınlar televizyayi.

Ebru Süleyman: Sende?

Kamile Türbedar: Po. Se kardaşım işleydi televizyaci, sora çocugum oldi. Sora colidi mahalle baksınlar. Nice bioskop banım evım. İnanimisın, yokarda otururdi karilar çocuklar bittevi sokmişlar televizyanın altına ayaklarıni, bakarçez. Yokidi mahallede. Biz [bizım] ilç televizyamız var idi, sora oldi. Sora Vehap Shita’da, mahallede doldi sora. Ama bizım var idi ilç televizya.

Ebru Süleyman: E o vakıtlarda televizyada var idi program veç bi [belli] saatlerde dimi? Akşamle.

Kamile Türbedar: Akşamle, kuşluktan sora, sabale veridilar filmleri bülen. A kuşluktan sora veridilar lajme leri [haberleri], şeyleri şte büle. Sabalen filmleri verırdilar.

Ebru Süleyman: E okulda ügretırimiydilar size Sırpçe, Arnavutçe, yokse bunlari ügrenimiydınız etraftan mi?

Kamile Türbedar: Sırpçe, Sırpçe, yok Sırpçe. Yok, var idi Sırpçe dersımız, Arnavutçe yok. Sırpçe, Sırpçe var idi. Heftede üçer saat. Heftede içi saadımız var idi Sırpçe. Varimiştır burda Katica Popović o verırdi, sırpli. Süreyya imiştır direktori Meto Bajraktar’da.

Ebru Süleyman: E diveridınız, dedınız ovakıtlarda televizya yokidi haberleri…

Kamile Türbedar: Radyoyi kiveridık, radyoy. Haykıridi Qamili i Vogël, almişidık bi ufacik televizya colidi bittevi mahalle dinlesın. Haykıridi Qamili i VogëlÇu more Rexho dil te lana, darsme te madhe po te ban nana” o şarkiy. Aglay karilar, ben bakaym. Sabi ben, bakaym niçın aglaylar. Kuku vurmiş cirecegıne cerdege olcece anlaymisın. Vurmiş tepne beycir ülmiş cüvegi. “Çu more Rexho dil te lana, darsme te madhe po te ban nana” anlaymisın. A ülmiş, evet anlatıri şte şto vakıt. O karilar dinleylar, aglaylar; bizım bi ufacik radyo. Kardaşım yapaydi radyolari, cetırmiş idi biz da dinleysık. Haykıri karilar, colmiş komşilar dinley. Bizde veç radyo var. Te bülen, fukaralık idi kızım ne diverem.

Ebru Süleyman: Nasıl idi? Fukaralık…Yok idi …

Kamile Türbedar: Yok idi, bonlen alidık ekmek. Başka idi sistem, harptan sora ben diverim. Bonle. Dodatak veridilar sabilar içın, çimın var sabilari, şte ştebüle.

Ebru Süleyman: Sora ne vakıt başladi yeleşsın?

Kamile Türbedar: E sora çekıldi o kuponlar, bolluk daha oldi, Tito zamani oldi isla, ilerledık.

Ebru Süleyman: Kasaba da degışti.

Kamile Türbedar: Nasıl yok, degışti. Ülen.

Ebru Süleyman: Tutaymisın aklında o camiyi ne imiştır Union’un yanında, hem kliseyi?

Kamile Türbedar: Nasıl yok. Kliseyi bozdilar. Tutaym aklımda bi şadırvan, ştorda nedır o şadırvan yeni çikti pozorište ününe. Evet, Hashim, Hashim Haxhibajram’ın, onların çigırılırdi o. Hashim Haxhibajram’ın, onların imiş o. Sora kapamişlar mi? Almişlar mi avlisıni? Pozorište ününe çikti o [şadırvan].

Ebru Süleyman: Sen Çamile abla dedın ben tanarım bütün kasabalilari lagaplariyle.

Kamile Türbedar: Po.

Ebru Süleyman: O vakıt herçez birbirıni bilimiş, bütün aileler, familyalar bilimiş?

Kamile Türbedar: Varimiştır Şamli’lar, şte biz Türbedar’lar, Haciaguş’lar, Sümçür’ler, Maçka’lar, Straya’lar; doktor İzzedin onlar Straya. Şte dolli, lagaple anlardım, Maçka’lar şte bunlar. Çeçi’ler, şte bilen anlaşırdi lagaple.

Ebru Süleyman: Lagaple hem nerde yaşaydi kasabada.

Kamile Türbedar: Evet, evet ülen. E periferiyalarda (şehrın etrafında) yaşaydilar bunlar ne coldilar çüylerden. Se orta kasaba ne imiştır şey… Yokimiştır oka, büyük dilidi Priştine bizaman.

Ebru Süleyman: Neka? Çimler var idi?

Kamile Türbedar: Sora haçan oldi şte Touk Bahçe tarafi o evler, yokimiştır hiçbi ev o taraf. Kliseden sora oldi o evler. Onlar yokimiştır. Kliseyeka, daha üteye derdilar Sırpların o taraf oturidilar. Sora büyüdi kasaba, çok büyüdi.

Ebru Süleyman: Dragodan’da imiş, bahçelık imiş galiba dimi?

Kamile Türbedar: Dragodan’da, Dragodan’da yokidi hiçbişe. Yok tübe. Yokidi, veç varimiştir şto trene ka. Sora stanicaya [istasyona] ka çingenelık orda imiştır, yokimiştir ütede hiçbi ev, sora oldi.

Ebru Süleyman: Orda Romlar mi yaşaydilar?

Kamile Türbedar: O Romlar dereden butarafa, sora bayıri ne bineysın hep oldi onlar yeni.

Ebru Süleyman: Mezarlık tarafi mi?

Kamile Türbedar: Evet, hep oldi onlar yeni evler. Onlar hepisidır yeni evler. Trenden yokari dır hepisi dır yeni. Şte büle. Olmiş Obiliç’le baglanmiş Priştine.

Ebru Süleyman: Sen tutaymisın hiç aklında İçınci Dünya Harbından sonra kaldimi hiç hanci Yahudi aileler Priştinede?

Kamile Türbedar: Kalmişidi bi Yahudika Misin, Misin imiştır… Misin imiştır kryetar bişe burda, büyük adam imiştır. O idi Yahudi, karisi idi Sırpli. O yapardi bende saçlarıni. Sora varimiştır bi Sarina, tutardi bi Türki, Sarina. O Yahudika kalmiş idi, başka bilmeym, hepisi kaçmiş idi. O evlenmiş idi bizım direktorle Za Druganın Kadri’ylen evlendi. Sora şte o, var idi bi çocugi Necat, o idi se başka Yahudilar, hem Misin, başka yok; yokidi. Priştine’de yok, bilmeym başka taraf. Misin varimiştır onun Sırpli karisi idi. Sora oldi presednik komunada bana kalsa, komitette mi? O Misin imiştır bi yakışıkli adam, a karisi verirdi Sırpçe burda gimnaziyede, Ljubica. İmiştır cüzel karisi. Şte büle başka bilmeym. Hem şte bu direktor imiştır Za Druga’nın Kadri’nın karisi imiştır Yahudika. Başka bilmeym, kaçtilar haçan hep orda düçanlerde, hep satardilar boncuklar bu şeyleri. Toplardık boncuklar. Yıkmişidilar o yerleri, toplardık sabi[lar] boncuk.

Ebru Süleyman: Hanci evleri?

Kamile Türbedar: O düçanleri bozdilar dolli bulidık boncuklar.

Ebru Süleyman: Divan Yolu’nda mi?

Kamile Türbedar: Divan Yolu’nda.

Ebru Süleyman: Ne boncuklari?

Kamile Türbedar: Boncuk bayagi, ruza.

Ebru Süleyman: Onlar Yahudiların düçanlerıni ne yıkmişlar.

Kamile Türbedar: Yıktilar sora boncuk toplaydık sabilar şte.

A ben ilç frizerka Priştine’de imişım, bilmeym Kosova’da. Yokidi, Beligrad’tan aldık frizerkay o alıştıridi, sora o citti, sora benle Leyla birınci frizer burda idık. Ustamız citti Türkiye’ye, biz ilç frizer. E şte yavaş yavaş, bizden oldi nxanseler sora onlar cene alıştırdi başkalarıni, şte büle.

Ebru Süleyman: Yayıldi sizden.

Kamile Türbedar: Yayıldi, üle, üle.

Ebru Süleyman: E o vakıtlarda, Yugoslavya vaktında nasıl idi büle hayat? Lazım mi idi… nasıl idi hayatın onlar içın ne idi partide ne işleydi, hem nasıl idi onlar içın ne işlemeydi?

Kamile Türbedar: E onlar ne partida idi onların daha büyük aylıklari, hem var idi daha prednost, bilimisın përparsi ne dey Arnavutçez. Onların var idi. A daha büyük yerlerde işleydilar tabi. A büle zanaatlilar başka, hep zanaatle işlemişlar. Şte biz da işleydık ama ben işleydım državanın düçanınde. Benle Leyla.

Ebru Süleyman: Demek frizer düçani ne idın državanın.

Kamile Türbedar: Yokidi privat hiçbi yerde. Državanın idi bizım düçan sora privat açıldi. Privat düçanler. Sora açıldi televizya, sora çigırdilar beni, ben cittım işleydım ütede. Hem var idi düçanım, hem işleydım televizyada içi den, spikerkayle. Onlari yeleştıridım, şte büle. Sora kızımi kabul ettilar orya. E şimdi kızım bitırmiştır ekonomiyay o işley nice kompyoterlerle, hem kazandi o şeyi komunada ambleist ne deylar.

Ebru Süleyman: Asambleist.

Kamile Türbedar: Asambleist oldi. E orda cidey mbledhjelere, coli burda yardım edi bazen.

Ebru Süleyman: Hatırlaymisın kaç senesınde evlendın sen?

Kamile Türbedar: Ben mi? Ne diverem sana on yedi yaşına evlendım. Şefım idi benım Sami, evlendım oniyle. Ama cezmeydık, citmiş kardaşımdan aramiş, begeni, şefım idi; a cezem cezmemişım.

Ebru Süleyman: E o vakıtlarda üle mi idi?

Kamile Türbedar: Utanidi kardaşımdan zay. Yok, cezeydilar kızlar veç, o kardaşımın dosti idi sora şefım idi orda, sora aradi kardaşımdan. Sora demiş dane, anam bayagi stemeydi versın çünkü benım henız on yedi yaşım. Dane beklerım taçi doldurur on seçiz yaşıni, alti ay sora aldi.

Neyse, sora işleydım. O işleydi berber cibi, ben frizer. Sora şefım oldi, şte büle.

Ebru Süleyman: Sora ilk, ilk çocugunuz.

Kamile Türbedar: Erol, sora Celal sora kızım Suzan. Üç sabim oldi, kocam işleydi berber sora aradi beni, şefım idi; aradi beni, ağbeyım da verdi. Fena düşmedi, isla imiştır kocam, Allah razi olsun, şte büle. Bu kadar (cüley).

Ebru Süleyman: Başka Çamile abla, hatırlaymisın haçan başladi, sen şindi dedın karilar hep diveridilar ne oli bitey bütün haberler senden ceçeydi. O vakıtlarda haçan başladi biraz karışsın ortalıklar nice 70’lerde – 80’lerde ne çikaydi studentler protestolara, şeylere, nasıl idi büle, var idi mi hanci tensiyon?

Kamile Türbedar: Ben olcün, ne kolkuşmiş idilar ştafetay Tito’ya son defa versınlar ben colidim, idım traynimda Beligrad’ta. Yigırmi cün. E içi cün peşin kiverdım traynimi niçın çocugum cideydi asçere. Ben dedım lazım cidem, çocugum şey, kiverdım. Sora coldilar, ben diverdım o şefıme, o divermiş o Frizerski şeyıne, Kryetari i Frizereve Beligrat’ta. Sora coldilar ceceyle ben yattım erçen se çikaym bu tarafa (Priştine’ye) colam, cidey çocugum asçere; bozmiş idım evımi da, yaptım sora, çikmiş idım kardaşımda oturidım haçan coldi… Colim ben Beligrad’tan, bi kari bana dey “Vidiš, nisu mogli da daju štafetu” [ cürimisın, verememişlar ştafetayi] Tito’nun. Cücilen verilar olcün.

Ebru Süleyman: Karışıklıklar.

Kamile Türbedar: Ben dedım “Ja neznam” dedım, “ja idem iz Beograda”, şte bukadar dedım. Vermedım material ona, ne bilem ne oli. Neyse, haçan coldum sayi diverilar.

Ebru Süleyman: Ne olmiş?

Kamile Türbedar: Şte cücilen vermişlar ştafetay.

Ebru Süleyman: E sora başladi daha çok hem daha çok olsun.

Kamile Türbedar: Sora şte büle karışidi ama isla.

Ebru Süleyman: E büle kasabada Türkler ne yapaydi haçan idi büle biraz daha karışık durumlar?

Kamile Türbedar: Yo, isla idi. Sora açtilar televizyay Türkçe da var idi, Arnavutçe da var idi, Sırpçe da. Üç lajme verılidi Türkçe. Herbi haklarıni verdilar Türklerın da Arnavutların da ülen çi isla idi. Ben işledım sora televizyada.

Ebru Süleyman: Po.

Kamile Türbedar: Colidilar dişardan şarki[cilar], sora Türkiya’dan da coldi Erol Büyükburç şto karisiyle, Emel. Onun da Emel idi karisının adi. Brakmiş idi ilç karisıni, içıncisıni. Onun natüral idi saçlari, düzdüm yüzüni hem attım şımlak biraz. A o dert kari ne haykırdi koro bilmeym adlarıni. A Emel Sayın’i bilim, şte büle.

Ebru Süleyman: E bu Gırmi’dan başka hem cideydınız dedınız bioskoplara, Touk Bahçe’ye, büle eglenmek olarak.

Kamile Türbedar: Toukbahçe’ye po hep cittık. Gırmi’da yakardık ateş, fulyay pişırırdık, şte büle.

Ebru Süleyman: Sora büle komşilıklarda birbirınızın evınızde, e başka bişey yapaymiydınız? Denize cideymiydınız?

Kamile Türbedar: Vala ben citmişım se benım babam ülmiştır harpta, bizi her sene cütürmiştırlar denize.

Ebru Süleyman: Herçez cidey miydi?

Kamile Türbedar: Cidemeydi, a bizi cütürürdilar letovanje ye. Anam colidi cürsün, Luzhan’a cütüridilar, Deçan’a, sora başladilar denize, cütüridilar. Anam bilmeydi colsun o vakıt, üzleydım anami. Nerde o Čakor büle taçi bineydın sora eneysın o bayırdan, şimdi dakikta cideysın Ulcin’a. O vakıt çok zor idi.

Ebru Süleyman: Neyle cideydınız, arabayle?

Kamile Türbedar: Autobusle. Coldi halam, deym hade halam cütürem denize halami. Dedi “Çatmiş ecelım burda olsun.” O Čakor bülen o bayır, taçi eneysın sora; haçan cürisın o bayırdan kaybolisın. Çok zor. Yokidi, nice yilanın bülen {sag,sol el hareketi}. Bin sora en. Allah korusun, nasıl [cideydık], cenç. Halam delırdi. “Yok kızım ben garim colmam.” Sora oldi yol, şindi dakikta Ulcin’dasın. Kaç saat içın cidıli? Yakın, a o vakıt çok zor cidılidi üteye.

Ebru Süleyman: E büle başka yerlerıne Yugoslavya’nın içınde insanlar cideymiydilar? Dolaşidın rahat rahat.

Kamile Türbedar: Po, po, nasıl yok. Zagreb’e, Beligrad’a nasıl yok.

Ebru Süleyman: E büle Yugoslavya’nın dişarisına.

Kamile Türbedar: Bak, ben aldım birınci yeri Koleston ilç ne çikti.

Ebru Süleyman: Po.

Kamile Türbedar: Koleston’le reklamir ettım, aldım birınci yeri Kosova’da. Frizuraylen hem boyaylen. Koleston, sora onlar çigırdi beni musafir üteye Ljubljana’ya. Sora cittım, beni bekledilar koseçi yım kralica. O fabrikayi dolaştırdilar, colidilar hotelden alidilar, dolaştırdilar. Bilmedilar ne yapsınlar garimi, o kadar ne saygi yaptilar.

Ebru Süleyman: Nasıl idi Ljubljana, çok daha başka se burasi?

Kamile Türbedar: Evet. Slovenlerın, Sloven. Ama ilç ne çikti Koleston, sefte çikti. Evelden yokidi Koleston. Boyadidilar bi kınaylen hem bi taş boya varidi, evelden. Dügeydilar taşi koyaydilar biraz, onulen. Yokidi şey, sora çikti boyalar. Koleston çikti ilç, sora çikti İmedija bilmemne. Ama isteym diverem aldım birınci yeri Koleston’le. Var imiştır bi kari Nina Kačunković cüzel idi. Deym “Hočeš da mi budeš manekenka?“ [istey misın olasın manekenkam?] Dedi “kako da ne”. [nasıl yok] Şindi ben korkaym nice bizde esçi kafalar deym cene soraym “Nina nemoj da mi ostaviš” brakmayasın son cününde. İşledım başında biraz Koleston’le. Haçan dedi: “Ako me pitaš još jedared neču da izađem” [Daha bi çere sorarsen, çikmam]. Se fanatiklık var idi bilimisın. Bulamazsın çiksın modna revija ya [moda gösterisine], üle mi? Ülen idi evelden.

Sora çiktık Božur’da aldım ben birınci yeri. Koleston’len. E sora onlar bana verdilar bi büyük paçet şte bukadar {elle cüsteri}, ama büyük bülen. Bilmeym ne var idi onun içınde, manekenkama verdım. Tübe ebbet sormamişım. Cüzel da idi, verdım. Boyattım Koleston’le saçlarıni, işledim bi içi cün onun frizurasıni, aldım birınci yeri Kosova’da. Sora çigırdilar beni Ljubljana’ya sora bir hefte idım musafir. Dolaştırdilar fabrikay, baktilar koseçi yım kralica. Colidilar sabahle dert-beş çişi alilar beni dolaştırilar. Vet me veti çim yım ben, neyse. Çim idım, idım; ştülen ceçırdık. Onların sora Koleston’le işleydık. Şte büle.

Ebru Süleyman: E büle Yugoslavya’nın var idi mi hanci çimseler ne çikaydilar başka yerlere citsınlar, cezsınlar daha rahat rahat, idi mi?

Kamile Türbedar: Tito zamani rahat rahat dolaşidık, ben sana diverem. {Mikrofoni kontrol edey} More po harroj [unudim]. Rahat rahat dolaşidık. Tito zamani ben diverim. A peşin nasıl yaşamişlar, ben ufak imişım bilmeym. Ama Tito zamani var idi herçezın. Herçez okuyabilidi, herçez sterse fakulteti, hepisıni parasız okuturidi. Şte büle. Sagılk ta, hepisi varidi Tito zamani ben diverim.

Ebru Süleyman: Colimiydi buraya turistler, başka yerlerden, başka insanlar Yugoslavya’ya?

Kamile Türbedar: Colidilar Kosova’ya nasıl yok, varidi. Colidilar, cetıridilar Beligrad’tan, degışidilar.

Ben yapmişım şte İlyaz Kurteş’ın karisının saçlarıni müşterim imiştır. Fadil Hoxha’nın, Xhavit Niman’ın, İlyaz Kurteş’ın, Aslan Fazli’nın bunlar hep banım rukovodilacların karilari bende yapmiştır. Hem bülen Drita Dobroshi o da imiştır kryetar komitette işlerdi. Sora var imiştır bi Sırplilar da onlar Ana Šimić bilmemne bunlar hepisi banım müşterilerım imiştır bülen. Hep bu rukovodilacların yapardım saçlarıni.

Ebru Süleyman: E o vakıtlarda kadınlar hem erçekler idi mi biraz daha eşit yokse her vakıt mi varidi cene [eşitsızlık]?

Kamile Türbedar: Eşit. Nice Tito almiştır, eşit. Eşit var idi. Hepisi idi bradstvo jedinstvo, şte bülen. Var idi, başka idi sistem. Yeni sene içın cideydık, yeni seneyi bekleyelım Božur’da, sora oldi Grand’ta. Şte diverim Grand’ta yaptım Emel Sayın’ın [saçlarıni], coldi haykırdi. Yeni sene içın çigırmişidilar. Sündi aletrikler, Emel Sayın çikay [sahneye], sündi aletrikler kaçti içeri birden zay umdi yapaylar bişe. Sora birden coldi velam bi dakik tutmadi ama korkti kari. Ne bilim, baş nice çikti haykırsın sündi aletrikler. Şte ne bilim ne oldi.

Ebru Süleyman: Hanci problem.

Kamile Türbedar: Problem üteden se yok çi çimse çi sünderdi. Sora kaçti. Sora birden yandi aletrikler çikti haykırdi, şte büle.

Ebru Süleyman: E sora Yugoslavya bitti (bin dokuzyüz) doksan’larda.

Kamile Türbedar: Sora coldi şte bu Albanya, Shqipnija şte bu Vaçe Zela, Gaqo Çako, bilmem bittevi o Shqipnija’nın o şarkicilari. Sora bittevi Kosova’yi dolaştık en sora cittık Mali të Zi, Karadag’a ordan cünderdım onlari; orda da tuttilar [konser], şarkilar haykırdilar, cittilar. Şte büle.

Ebru Süleyman: E sora düşey mi aklınıza siz o vakıt dedınız galiba penziyaya çiktınız televizyadan haçan yavaş yavaş burda şte savaşa yaklaşti, sora şte oldi harp bitti  herşey degışti?

Kamile Türbedar: Yok, degışti herşey, yok. O vakıt yokidi savaş ne işleydım televizyada, rahat idık.

Ebru Süleyman: Po, po bitırdınız sora savaş oldi.

Kamile Türbedar: E sora bitrıdım. Ben penziyaya çiktım. Ha bu ne degışti, ne bilim biz kaçtık Türkiya’ya cittık. Cittım oturdum kardaşımda.

Ebru Süleyman: Nice izbeglica.

Kamile Türbedar: Oturduk. Bi alti ay oturduk sora dündük. Kocam kaldi burda korkmiş idi diverim dogri.

Ebru Süleyman: Nice herçez.

Kamile Türbedar: Nice herçez ama dokunmamişlar kocami se cirmişlar bir cün istemişlar pretres yapsınlar evımi, haçan o polic “Odakle ti ova tašna?” cürmiş orda. Bu Shefqet Pllana imiş o adamle, Ajten Pllana’nın kocasi, imişlar Ljubljana’da. Varimiş bi mblethjeleri vermişlar birer çanta, verdi banım kocama. Demiş: “Odakle ti ova tašna”, demiş “Shefqet Pllana mi je dao”[Shefqet Pllana verdi]. “Koja kuča Shevqet?”[Hancisi Shevqetin evi?]. Demiş şte ştorda ne istedınız kırasınız kapiyi. Sora brakmadi dedi o milic kırsınlar kapiyi.

Se hepımız kaçtık Türkiya’ya. Cirmişlar Shefqet’e kırmişidilar kapisıni, sora dedi kocam; cittım kakaladım kapisıni bi tahtalarlen, şte büle. Brakmamiş idi plaçketsınlar evıni. Banım da plaçkolmamiş idi se ciridilar plaçkedidilar.

Ebru Süleyman: O vakıt çok insanlari…

Kamile Türbedar: Shefqet Pllana’nın Sami, kocam brakmamişidi. Demiş  to je Shefqet Pllani, jeste bilismo zajedno. Cürmiş kocamda o çantay, anlaymisın. E sora “Odakle ti ova tašna”, “Shefqet Pllana što ste slomili kuču, jeli?” sora brakmamiş obirleri kırsın evıni. Şte büle.  “Bili smo… on je mnogo dobar čovek bio bili smo u Ljubljanu”, şte büle.

Ebru Süleyman: Sora dündünüz buraya.

Kamile Türbedar: Sora dündük, harptan sora dündük.

Ebru Süleyman: Sora degışti herşey.

Kamile Türbedar: Evet. Ben korkidan cittım dogurdum kızımi Türkiya’da. Korkaydım, korkaydım şimdi korki daglari bekler. Suzan dogmiştır Türkiya’da, te büle. Var idi amicam çocugi ütede, kuaför idi, karisi da kuaför sora çocugi dır doktor, Levent doktor Türkiya’da. Kızi da kaldi, onlar üldilar, şte büle.

Ebru Süleyman: Şimdi haçan bakaysınız şimdi büle hayat haçan bakaysınız ceriye çok mi degışık?

Kamile Türbedar: Hayat isla, ama ceriye sorma, degışık. Ama ben aglaşamam se bizi bakmiştırlar niçın harpta ülmiş babam, ben deyemem bişe. Deyemem, bizi bakmiştırlar. Payton [o vakıt] yok idi araba; paytonle cetırırdilar sütüni, prašak yumurta tozi derdilar, cetırırdilar margarina. Yokimiştır çarşida satın alasın bişe. Porket diçsın dikolta, don, içerçi çamaşirlari. Štof cetırırdilar abeyım diçerdi, terzi. Şte şte büle, yok idi satnalasın bişe çarşida, bişe yokimiştır.

Ebru Süleyman: Harptan sora fukaralık.

Kamile Türbedar: Bak sen, çarap… Yırtılırdi çarabın naylon, cütürürdük bi kariya kaldırsın užicasıni. Zor, çarap naylon alasın. Ülen idi fukaralık ne diverem sana. E şimdi herbişe var, kuş süti eksik. Daha ne isteysın diverem?

Ebru Süleyman: Bilmeym, bilmeym ben başka ne soram, var ise sen hanci bişe diveresın ne düşey aklına, ne istersen. Yok ise…

Kamile Türbedar: Şte diverdım Koleston’le aldım birınci yeri burda, üteye cütürrdilar. Saygi yaptilar.

Şte Jovanka içi çere coldi, taradım burda, şte bülen. Başka ne diverem?

Ebru Süleyman: Daha bişe soram hanci şarkilari dinleydınız, ne şarkilar, çim süleydi en çok o şarkilari?

Kamile Türbedar: Qamili i Vogël Arnavutçe, “Çu more Rexho” haykıridi.

Ebru Süleyman: Siz karilar hanci şarkilari süleydınız?

Kamile Türbedar: A Çor Meliha’yi alırdık dügün içın Vıçıtırın’dan. O çalardi dügünlerde. Şte büle. Haykırırdi Türkçe şarkilar. A biz burda, içi Çingoska varimiştır çalardi defleri haçan olurdi dügünler. Haykırırdilar Türkçe, te büle. Erçeklerde bilmeym alırdilarmi muzika yok mi ama karilara yapardilar Cuma.

Ebru Süleyman: Erçekler nerde oturidi?

Kamile Türbedar: Ayri erçekler yapardi.

Ebru Süleyman: Nerde? Onlar genelde büle kahvelerde mi?

Kamile Türbedar: Yok, yok, yok. Evlerde otururdilar. Komşi kiverırdi evıni, ülen idi o zaman. Komşi kiverırdi evıni erçekler içın, karilara başka ev.

Ebru Süleyman: A yok veç dügünler içın. Büle başka valkıtlarda da.

Kamile Türbedar: Ülüm içın da kiverırdilar. Adamlara başka ev, karilara başka, şte büle.

Ebru Süleyman: Oldi Çamile abla teşekür çok ne diverdın herşeyi.

Kamile Türbedar: Yok bişe. Ne diverem başka? Var idi država ama ben diverim yolaydilar bizi ilerletırsınlar. Kardaşlarım istemedilar se isteydilar daha yüksege niçın kalmişık babasız harpta kalmiş. Respekt var idi. Var idi bize, açık idi bize yol, anlaymisın. Hande istemedilar olsun; birisi oldi şofer, birisi kino-aparater, bitırdi gimnaziyeyi abeyım oldi kino-aparater, kiveridi filmleri. Obirisi oldi şofer, birisi bokser oldi haçan bakarsın şte ştebüle. Se var imiştır përparësi çok var imiştır şey içın, harpçiların ne kalmiş harpta, te büle.

Ebru Süleyman: Teşekür Çamile abla.

Kamile Türbedar: Yok bişe.

Ebru Süleyman: Vaktın içın, hikayelerın içın.

Kamile Türbedar: Ne deyem, teşekür sizden da coldunuz ben da diverdım, şte bülen.

Download PDF